Tövbe, Yeniden Allah'a Dönüş

Tövbe, Yeniden Allah'a Dönüş

Yüce Yaratanımızın emirlerini icra etmediğimiz takdir de ruhumuz hastalar ve hastalanmış ruhumuzu yeniden ayağa kaldırmak için en iyi ilaç olan tövbeyi kullanmalıyız.

     Elbette öncelikle günahın ne kadar kötü olduğunun farkına varalım, günahların neler olduğunu anlayalım, helal ve haramları bilelim, en iyi ruh doktorları olan ahlak âlimlerinin yanına giderek bizim için reçete yazması isteyelim ki sonrasında tövbe ile ruhumuzu sarmalayan günah mikroplarından temizleyelim. Böylece sanki yeni doğmuş gibi tertemiz ve günahsız olalım.

      Hiçbir günahkâr ‘’ben tövbe edemem, artık benden geçti, Rabbime dönüşü başaramam’’ diyemez/dememelidir, zira sen ki günah işlemeye güç yetirebiliyordun, peki ne oldu şimdi tövbeye gücüm yok diyebilmektesin. Tövbe kesinlikle günahtan daha zor değil, öyleyse her günahkâr tövbe edebilir, her günahkâr yeniden Allah’a dönebilir ve kendisini günah bataklığından çekip, çıkarabilir.

     Diğer taraftan bizi en iyi tanıyan Rabbimiz, bizi tövbeye davet etmektedir, birçok Kuran ayetinde ‘’Kullarım ne kadar da günahkâr olurlarsa olsunlar, yine de bana yönelip tövbe etsinler’’ diye buyurmaktadır. Eğer insan tövbe edemeyecek olsaydı, yüce Allah böylesi bir davette bulunmazdı.

      Günahkâr insan şunun iyice farkına varmalı; ‘’ne olursa olsun ben tövbe edebilirim, her durum ve her şartta Allah’a dönebilirim, benim buna gücüm var.’’ Bunu kabul edip, tövbe ettikten sonra insanın günahı ne kadar çok olursa olsun, hatta çöllerdeki kum tanelerinden daha çok günah işlemiş olsun, gene de Yaratan sonsuz merhameti ve kullarına olan sevgisiyle bağışlayacaktır. Bunda en ufak bir şüphe dahi bulunmamaktadır. Yeter ki ellerini açıp, başını eğip tövbe etsin, o zaman bir anda simsiyah amel defterinin bembeyaz olduğunu görecek ve ruhunun da ağır günah yükünden kurtulduğunu hissedecektir.

      Bazen günahlarımızın sürekliliği ve tekrar tekrar tövbe bozmalar karşısında, yüce Allah bizim tövbemizi kabul etmez gibi yanlış düşüncelere sapıp, Allah’ın rahmetinden ümit kesilebilir. Fakat Allah’ın engin rahmeti karşısında kulun böyle bir ümitsizliğe düşmesi büyük bir yanlıştır. Düşme, hatta doğrulduktan sonra tekrar tekrar düşme insanoğlu için vazgeçilmezdir. Ümitsizliğe kapılmadan doğrulma azminde olma ise bunun tek çaresidir. Ümitler yitirilmeden Hz. Âdem gibi davranma ve hep tam bir teslimiyetle sürekli tövbe etmek, insanı yeniden ilk günkü berraklığına ulaştıracaktır. Hz. Âdem’in kırk sene eli havada, yüzü yerde hem mağfiret dilemesi gibi, bize de düşen gerekirse ömür boyu tövbe peşinde koşmaktır. Hiç şüphesiz yüce Allah Âdem’in tövbesini kabul ettiği gibi en günahkâr kullarının tövbesini de kabul eder.

      Allah ki insana sürekli ümit vermeye çalışmakta, insan ise ümitsizliğe kapıldığı takdirde acaba bundan daha büyük günah ne olabilir? Bakın Rabbimiz biz kullarına neler buyurmakta:

      De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.’’ (Zümer-53)

      Hz. İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet edilmektedir:

      ‘’Dünyadaki güzelliğiyle birçok fitne ve günahın sebebi olan güzel bir kadını kıyamet gününde ilahi mahkemeye çıkarırlar, kadın der ki: Rabbim! Beni güzel yaratmıştın ve bende bu güzelliğim yüzünden o kötü işleri yaptım. Bu sözden sonra Hz. Meryem’i getirirler, o kadına derler ki: Sen mi güzelsin yoksa Meryem mi? Biz Meryem’i daha güzel yarattık, ama o kendisini fitnelerden korumasını başardı.

Sonra güzel bir erkeği mahkemeye çıkarırlar, o da: Allah’ım beni çok güzel yaratmıştın, ben de bu yüzden günah işledim. Bu bahanesinden sonra Hz. Yusuf’u oraya getirirler ve şöyle denilir: Sen mi daha güzelsin yoksa Yusuf mu daha güzel? Elbette biz Yusuf’u daha güzel yarattık, ama o güzelliği nedeniyle fitneye düşmedi.

Daha sonra dünyada zorluklar içerisinde yaşamış birini getirirler, o da başına gelen bela ve zorluklara sabretmeyip çok günah işlemiştir, ilahi huzur da der ki: Rabbim bana çok bela gönderdin, ben de artık dayanamadım ve günah işledim. Bunun üzerine Hz. Eyyüb’ü getirirler: Sen mi dünyada çok zorluğa düştün yoksa Eyyüp mü? Eyyüb’ün karşılaştığı zorluklar daha çoktu, ama yine de fitneye düşmedi.’’ (1)

      Demek ki insan hiçbir şekilde ilahi mahkeme de bir bahane getiremeyecek. Orada bahaneler sıralamak yerine burada bir çaresine bakmak gerekiyor.

     Öyleyse sürekli tövbe etmeliyiz çünkü günahkar tövbe ile silinmezse kalbin ölümüyle sonuçlanır. Nasıl tövbe etmemiz gerektiğini de yine Hz. Ali (a.s) Kumeyl ile yaptığı bir konuşmada bizlere şöyle buyurmaktadır:

      ''Ey Kumeyl! Mağfiret dilemenin haddi tövbedir ve tövbe sadece kulun günah işledikten sonra bir 'esteğfirullah' demesinden ibaret değildir; dil ve dudakları, hakikatı peşinden getirmek kastıyla haraket ettirmekgerekir. Hakikat isei kalple tasdik etmek (samimi bir kalple mağfiret dilemek) ve mağfiret dileği günahı tekrarlamamaya karar vermektir. Mağfiret dilemek de altı mananın gerçekleşmesiyle olur:

     1-Geçmişte işlemiş olduğu günahlardan dolayı pişmanlık duymak.

     2- Günahı, ebedi olarak terk etmeye karar vermek.

     3- Kul haklarını eda etmek

     4- Allahın hakkını eda etmek

     5- Günahlarla oluşan bedeni sadece helalarla yeniden oluşturmak.

     6- Bedene ve nefise günahın hoşluğunu tattırdığı , gibi ibaetin zorluğunu da tattırmak.''

 

 

1 El-Kafi, c:8,s: 228