Semavi Sureler 2

Semavi Sureler 2

Semavi sureler - 2

Semavi kitapla ilgili sohbetimizin ikinci bölümünü yine Kur'an-ı Kerim’ın Enam suresinin 19. Ayeti ile başlıyoruz. Yüce Allah söyle buyurur: De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür? De ki: (Hak peygamber olduğuma dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu. Yoksa siz, Allah ile beraber başka tanrılar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: "Ben buna şahitlik etmem." "O ancak bir tek Allah'tır, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden kesinlikle uzağım" de. Kur'an-ı Kerim Hz. Muhammed’in (sav) ebedi mucizesi ve yüce Allah’ın vahiy yolu ile o hazrete nazil olan kelamıdır. İranlı büyük alim ve Kur'an-ı Kerim müfessiri Allame Muhammed Hüseyin Tebatebai, vahiyi şöyle tanımlıyor: Vahiy, peygamberlerin batınına yerleştirilen özel şuur ve idrak gücüdür ve bunu idrak etmek, ilahi inayetten yararlanan seyrek sayıda seçkin insandan başka kimselerce mümkün değildir.

Gerçekte insanlar kendileri ve yaşadıkları alem hakkında her şeyi bilmediğinden ilahi hidayete muhtaçtır ve vahiy de bu ihtiyacı karşılamak içindir. İnsan kendi aklı ile çeşitli konuları anlamaya çalışır. Örneğin aklın yardımı ile doğru düşünmesi, iyi davranması ve çirkinliklerden uzak durması gerektiğini anlar, ancak bazın doğruyu ve yanlışı teşhis etmekte hataya düşer. İşte burada vahiy yardıma gelir ve her şeyin iyi veya kötü olduğunun detaylarına açıklık getirir ve böylece insanlara doğru yolu bulmalarına ve sapkın uçurumlara yuvarlanmalarına engel olmaya yardımcı olur. Kur'an-ı Kerim ayetlerine göre vahiy, yüce Allah’ın insanları bilgilendirdiği ve hidayete erdirdiği yollardan biridir ve bu semavi kitap beşerin en temel ilim kaynaklarından biri sayılır. İnsanlar vahiy aracılığı ile bir çok hakikate ulaşır ve alemdeki sırları ve bilinmeyenleri keşfeder, öyle ki vahiy olmasaydı bu tarihi hakikatler ve maarif üstü kapalı kalırdı. Bir başka ifade eli vahiy, beşeriyet tarihinde yolu aydınlatan araçtır. İlahi vahiy aracılığı ile peygamberler gaybi alemle irtibat kurar. Peygamberler vahyin muhatabı olur ve görevleri, vahiy aracılığı ile aldıkları tealimi adeta şeffaf bir aynı gibi aynen insanlara yansıtmaktır. Kur'an-ı Kerim’e göre vahiy sürekli bir olgudur ve ilahi peygamberlerin her biri bir nevi vahiye muhatap olmuştur.

Nisa suresinin 163. Ayeti bu konuya şöyle açıklık getirir: Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbâta (torunlara), İsa'ya, Eyyûb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebûr'u verdik. Kur'an-ı Kerim böylece Hz. Muhammed’in (sav) pak kalbine nazil olanların aslında geçmiş peygamberlerin kalbine de nazil olan vahiy olduğunu beyan ediyor. Yüce Allah yine Necm suresinde şöyle buyuruyor: Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı. O, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir. Kur'an-ı Kerim’in ilk ayetleri Mekke’de nazil olduktan sonra Hz. Muhammed (sav) Kur'an-ı Kerim’in kelamı kendisinin değil, yüce Allah’ın kelamı olduğunu ve hiç bir beşerin bunun gibi kelama sahip olamadığını belirtti ve hatta buna inanmayan varsa gelip denemesini ve istediği herkesten yardım almasını önerdi. İslam peygamberinin (sav) son ilahi resul olarak risaleti, insanlara kitabı ve hikmeti öğretmekti. İşte bu yüzden o hazret bu kitabı korumaya büyük özen gösterir ve her hangi bir sözcüğü dahi unutulmasın diye çaba harcardı. Bu arada yüce Allah peygamberine bu konuyu merak etmemesini, çünkü Kur'an-ı Kerim’ı onun kalbinde koruyacağını ve mealini anlamasını kolaylaştıracağını buyurdu. Kur'an-ı Kerim son semavi kitap ve en mükemmel kitaptır. Bu ebedi bildirge öz ve hakiki mesajlar içerir ve içinde kesinlikle batıla yer yoktur. Kur'an-ı Kerim her türlü tahrifattan korunmuştur. Bu özellik, Kur'an-ı Kerim’in diğer semavi kitaplara nazaran en önemli özelliğidir, çünkü hiç kimse bu ayetlere el uzatamamış ve zamanla tahriften korunmuştur. Dolaysıyla Kur'an-ı Kerim’deki sözcükler ve ayetler, aynen nazil olduğu gibidir.

Geçen bölümde de anlatıldığı üzere Kur'an-ı Kerim 114 sureden oluşur ve her sure de bazı ayetleri içerir. İslam peygamberinin (sav) yaşadığı çağdan beri Kur'an-ı Kerim sureleri ve ayetlerinin sıralanması konusunda çeşitli tartışmalar yaşanmıştır. Kimileri sureleri ve ayetleri nazil oldukları tarihe göre, kimileri uzunluğu veya kısalığına göre, kimileri ise ayet sayısına göre dizilmesini önermiştir. Ayet, işaret ve alamet anlamına gelir. Ayet gerçekte yüce Allah’ın varlığına ve kesin sıfatlarına işaret eder. Kur'an-ı Kerim’de gece ve gündüz, ay, güneş, yeryüzü, yağmur, rüzgâr, bulutların hareketi, dillerde farklılık, soyların çeşitliliği, her biri yüce Allah’ın ayet ve işareti olarak zikredilir. Yine bir çok peygamberin mucizeleri de yüce Allah’ın ayetleri olarak belirtilir ve insanlara bu işaretlerden yüce Allah’ın güç ve azametini anlamaları için yararlanmaları tavsiye edilir. Kur'an-ı Kerim insanları mutluluğu ve saadete kavuşmaları için en yüce tealimdir. Bu kitapta varlık alemi, doğa, marifet, doğru yaşama yolları, dünyanın geleceği, siyaset, sosyal ve iktisadi ilişkiler, ahlaki ilkeler ve her türlü konu yer almıştır. Kuşkusuz bu bağlamda Kur'an-ı Kerim’da bir çok ayet yer almaktadır. Kur'an-ı Kerim’in bir çok suresinin adı dünyanın doğal olayları ve hatta hayvanların adları ile adlandırılmıştı.

Örneğin Necm, Şems, Kamer, Falak, Nahl, Neml gibi surelerin adı buna birer örnektir. Bazı surelerin adı ise maarif ve kıyametle ilgilidir ki bunlara Araf, Rahman, Vakia, İnsan, Tekvir, Kadir surelerini örnek vermek mümkün. Yine Ahzab, Şura, Münafikun gibi sureler sosyal ve siyasi olaylardan alınan adlardır. Kur'an-ı Kerim’in bazı sureleri ise Yunus, Yusuf, Meryem ve Enbiya gibi, bazı tarihi öykülerle ilgilidir. Kur'an-ı Kerim’in Hucurat gibi suresi ahlaki ve sosyal davranış biçimleri ile ilgilenen surelerdir ve bazılarında iktisadi konular ele alınır. Kur'an-ı Kerim’de yer alan surelerin adları bile bu semavi kitabın ne denli geniş bilimleri ve bilgileri içerdiğini göstermeye yetmektedir.