Semavi Sureler 29

Semavi Sureler 29

Geçen bölümlerde Hz. Yusuf’un öyküsünü ele aldığımız Yusuf suresinde o hazretin haksız yere ve hiç bir suçu yokken hapse atıldığını anlattık. Hz. Yusuf’la birlikte iki genç daha hapse atılmıştı. Bir gün her iki genç gördükleri rüyayı Hz. Yusuf’a anlattı ve o hazretten rüyalarını tabir etmesini istedi. Kulluk ve ihlas açısından yüksek mertebelere eren Hz. Yusuf, rüyaları tabir edebiliyor ve sır perdelerini aralayabiliyordu.

Hz. Yusuf iki genci irşad ederek tevhid hakikatine inanmaya davet ettikten sonra şöyle anlatır: Ey mahkum dostlarım, sizlerden biri serbest bırakılacak ve sahibine şarap sunan kişinin makamına erecek, ancak öteki dar ağacından asılacak ve kuşlar başının etini yiyecek. Hz. Yusuf daha sonra da serbest bırakılacak gence serbest bırakıldıktan sonra Mısır azizine kendisini hatırlatmasını ve masum olduğunu araştırmasını istemesini söyler. O genç bir süre sonra hapisten kurtulur, fakat Hz. Yusuf’u tamamen unutur. Hz. Yusuf yıllarca unutulmuş vaziyette hapiste kalır ve burada mahkumları irşad etmeyi ve hastalara bakmayı sürdürür.

Bu maceranın üzerinden tam yedi yıl geçer. Ta ki bir gece Mısır azizi korkunç bir rüya görür ve perişan halde uyanır. Sabahleyin rüyaları tabir eden kahinleri çağırır ve gördüğü rüyayı anlatır: Ben (rüyada) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek gördüm. Ayrıca, yedi yeşil başak ve diğerlerini de kuru gördüm.

Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız. Mısır azizi rüyasının tabirini sorduğunda etrafındakiler bunun perişan rüya olduğunu ve onlar bu tür perişan rüyaların tabirini bilmediklerini söyler. Tam o sırada hapisten kurtulan genç Hz. Yusuf’u hatırlar ve şöyle der: Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen (zindana) gönderin. Genç adam Hz. Yusuf’un yanına gelir ve şöyle der: Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum yap.

Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler. Hz. Yusuf Mısır azizinin rüyasını şöyle tabir eder: Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında (stok edip) bırakınız. Sonra bunun ardından, saklayacaklarınızdan az bir miktar (tohumluk) hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir. Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyve suyu ve yağ) sıkacaklar. Hz. Yusuf böylece Mısır azizine kurak yılları sulu yıllarda biriktirdikleri ile beslenmelerini ve bu durumda onları her hangi bir sıkıntı tehdit etmediğini anlatır.

Gerçekte Hz. Yusuf rüyanın tabirinden çok eminde ve hatta kuraklıkla mücadele için açık bir plan sunmuştu. Bu yüzden Mısır azizi ve etrafındakiler bu tabire şaşırdı kaldı. Bu tabiri duyan Mısır azizi Hz. Yusuf’u yanına çağırdı, fakat önce suçunun araştırılması ve masum olduğunun ispat edilmesinden sonra serbest bırakılacağını ve böylece gelecekte ona bir suçlu gözü ile bakılması de söz konusu olmayacağını söyledi. Sonunda bir oturumda Züleyha suçunu itiraf etti ve dedi ki: "Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murat almak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir."

Bu gelişmenin ardından Mısır azizi şöyle emretti. Onu bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim. Onunla konuşunca: Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin, dedi. Hz. Yusuf ise şu talepte bulundu: "Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim" dedi.

Hz. Yusuf’un belirttiği üzere Mısır’da yedi yıl boyunca bereketli yağmur sayesinde tarım çok iyi oldu. Mısır’da hazinenin ve iktisadi işlerin başına geçen Hz. Yusuf, büyük depolar inşa edilmesini ve gıda maddelerinin stok edilmesini emretti. Hz. Yusuf insanlardan fazla ürünlerini hükümete satmalarını istedi.

Böylece hükümetin depoları ve ambarları gıda maddeleri ile dolup taştı. Öte yandan 7 yıl süren bol bereket ve yağmurun ardından kuraklık dönemi baş gösterdi ve insanlar gıda maddesi bakımından sıkıntı çekmeye başladı. Hz. Yusuf ise düzenli bir program çerçevesinde insanlara ihtiyacı olan gıda maddelerini satıyordu. O sıralarda kıtlık Mısır’ın çevresini ve özellikle Filistin ve Kenan diyarını da sarmıştı. Bu yüzden Hz. Yakub’un oğulları buğday satın almak üzere Mısır’ın yolunu tuttu. Hz. Yusuf gıda maddelerinin dağıtımını bizzat gözetliyordu ve tam da o sırada müşterilerin arasında kardeşlerini tanıdı, ancak kardeşler yusuf’u tanımadı.

Hz. Yusuf onlara iyilik etti ve durumlarını sordu. Kardeşler de durumlarını anlattı ve İbrahim’in torunu Hz. Yakub’un oğulları olduklarını, ancak babaları derin bir hüzün yaşadığını, çünkü sevdiği oğlunu kaybettiğini, bir gün hep birlikte çöle eğlenmeye çıktıklarında onlar gafil olunca kurt gelip kardeşlerini öldürdüğünü anlattı. Hz. Yusuf her ne pahasına olursa olsun küçük kardeşi Benyamin’i Mısır’a getirmek istiyordu ve bu yüzden kardeşlerine şöyle dedi: eğer bir kez daha bana gelirseniz, babanızın yanında kalan küçük kardeşinizi de getirin, yoksa bir daha size buğday vermem.

Hz. Yusuf’un talimatı üzerine hademeler, kardeşlerin buğday için ödedikleri parayı da gizlice yüklerinin arasına koydular. Hz Yakub’un oğulları bir kaç gün sonra Kenan diyarına vardılar. Mısır azizinin cömertliği kardeşler için bir bahane oldu ve babalarından Benyamin’i de onlarla birlikte göndermesini istediler. Sonunda kardeşlerin ısrarı üzerine Hz. Yakub oğlu Benyamin’i göndermeyi kabul etti. Kardeşler bu kez Benyamin’le beraber Mısır’a ve Yusuf’un yanına gitti. Hz. Yusuf tekrar onlara saygı gösterdi ve ağırladı ve ardından onlara çaktırmadan kardeşi Benyamin’e kim olduğunu anlattı ve üzülmemesini söyledi.

Öte yandan Hz. Yusuf’un talimatı üzerine hademeler bu kez Benyamin’in yükü arasında bir sürahiyi gizledi. Kenan kafilesi dönmek üzereyken saray muhafızları altın sürahinin kaybolduğunu belirterek kafileyi aramak üzere durdurdu. Hz. Yusuf’un kardeşleri: Allah'a andolsun ki, bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz.

Biz hırsız da değiliz, dediler. Kur'an'ı Kerim maceranın devamını şöyle anlatıyor: Yusuf'un adamları dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun cezası nedir? "Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o şahsa el koymak onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler. Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini (aramaya) başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz Yusufa böyle bir tedbir öğrettik, yoksa kralın kanununa göre kardeşini tutamayacaktı. Ancak Allah'ın dilemesi hariç. Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.

Evet, altın sürahi Benyamin’in yükünden çıktı ve o sırada kardeşlerin üzerine derin hüzün çöktü. Kardeşlerden biri ise şöyle dedi: Benyamin’in hırsızlık yapmasını beklerdik, çünkü o, daha önce hırsızlık yapan bir kardeşi vardı. Bu haksız iftira ve sözleri duyan Hz. Yusuf çok üzüldü, ama ses çıkarmadı. Kardeşler Hz. Yusuf’a şöyle anlattı: Ey aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var.

Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Zira biz seni, iyilik edenlerden görüyoruz. Hz. Yusuf ise şöyle karşılık verdi: Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını yakalamaktan Allah'a sığınırız, o takdirde biz gerçekten zalimler oluruz! Kur'an'ı Kerim kardeşlerin umutsuzluğa kapıldığını beyan ederek macerayı şöyle sürdürüyor:

Ondan ümitlerini kesince, (meseleyi) gizli görüşmek üzere ayrılıp (bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır. Babanıza dönün ve deyin ki: "Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz. Hz. Yusuf’u kaybettikten sonra gözleri kör olan Hz. Yakub oğullarından Mısır’a dönmelerini ve Yusuf’u ve kardeşini aramalarını ve Allah’tan umutlarını kesmemelerini istedi.

Kardeşler bir kez daha Mısır’a döndü ve Hz. Yusuf’tan yardım diledi. Hz.Yusuf artık dayanamadı ve dedi ki: Siz, cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz? Kardeşler de Yoksa sen, gerçekten Yusuf musun? dediler. O da: Evet ben Yusufum, bu da kardeşim. Birbirimize kavuşmayı Allah bize lütfetti. Çünkü kim Allah'tan korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükâfatını zayi etmez, dedi.

Kardeşleri dediler ki: Allah'a andolsun, hakikaten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz. Hz. Yusuf da dedi ki: "Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir." "Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun, gözleri görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin." Hz. Yusuf kardeşlerinden onun gömleğini götürmelerini ve babalarını yüzüne sürmelerini ve böylece gözlerinin açılmasını sağlamalarını istedi. Hz. Yusuf’un kardeşleri büyük bir şevk ve sevinçle Kenan diyarına doğru yola koyuldu ve hızla babalarının evine gitti.

Kardeşlerden Hz. Yusuf’un gömleğini taşıyan kardeş kardeşinin gömleğini babasını yüzüne sürdü, babasının gözleri açıldı ve kardeşlere onların bilmediği şeyleri bildiğini söylediğini hatırlattı. Kur'an'ı Kerim bu maceranın mutlu sonunu şöyle beyan ediyor: Hep beraber Mısır'a gidip Yusufun yanına girdikleri zaman, ana-babasını kucakladı, "Güven içinde Allah'ın iradesiyle Mısır'a girin!" dedi. Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için ona kavuştukları için secdeye kapandılar. Yusuf dedi ki: "Ey babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi.