Semavi Sureler 27

Semavi Sureler 27

Bugün mübarek Yusuf suresine başlamak istiyoruz ve sohbetimize Yusuf suresinin 3. Ayeti ile başlıyoruz. Yüce Allah bu surede şöyle buyuruyor: (Ey Muhammed!) Biz, sana bu Kur'an'ı vahiy etmekle geçmiş milletlerin haberlerini sana en güzel bir şekilde anlatıyoruz. Gerçek şu ki, sen bundan önce (bu haberleri) elbette bilmeyenlerden idin. Yusuf suresi Mekki surelerden biridir ve 111 ayetten oluşur.

Yusuf suresi insanların güzel ve çirkin özelliklerini gayet güzel bir öykü kalıbında gözler önüne seriyor. Bu surede yüce Allah’ın peygamberinden Hz. Yusuf’un (sa) ibret verici ilginç öyküsü beyan ediliyor ve bu yüzden de Yusuf olarak adlandırılıyor. Surede Hz. Yusuf’tan Allah’a tapan ve ilim ve hikmet sahibi olan bir insan şeklinde söz ediliyor.

Bu pak fıtrat sahibi insanda paklık, sabır, hoşgörü, af ve sadakat gibi bir çok ahlaki mekarim ve özellikler göze çarpıyor. Yusuf suresi bazı açılardan Kur'an'ı Kerim’in diğer surelerinden farklı sayılır. Bu sureyi oluşturan ayetler Kur'an'ı Kerim’in diğer surelerinin aksine bir bütünlük arz ediyor ve hepsi bir arada güzel bir öyküyü tamamlıyor.

Öykü onu aşkın bölümde gayet net ve açık ifadeler çerçevesinde oldukça cazip ve heyecan yaratan bir dille beyan ediliyor. Bir başka nokta şu ki Kur'an'ı Kerim’in diğer sureleri genellikle ilahi peygamberlerin öykülerini bu insanların asi ve isyankar kavimleri ile mücadeleleri ile birlikte anlatır, ancak bu surede Hz. Yusuf’un öyküsü, o hazretin engebeli yaşamını ve bu süreçte aştığı zorlu engelleri tüm detayları ile anlatıyor ve sonunda Mısır’da devletin en üst kademesinde yer aldığını beyan ediyor.

Yüce Allah bu öykünün akışında yer yer paklık ve takvalı olmanın en güzel örneklerini sunuyor, öyle ki öyküyü okuyan herkes öykünün güçlü cazibesine kapılarak macerayı sonuna kadar takip etmek istiyor. Bu yüzden Kur'an'ı Kerim de Hz. Yusuf öyküsünü en iyi öykü anlamına gelen Ahsan-ul Kasas olarak adlandırıyor ve akıl sahibi olan insanlar için ibret kaynağı olduğunu buyuruyor.

Kur'an'ı Kerim’in insanları hidayete erdirmek amacıyla en sık kullandığı yöntemlerden biri, tarihte geçmiş kavimlerin ilginç öykülerini seçerek gayet güzel ve etkileyici bir kelamla beyan etmesidir. Kuşkusuz her kıssanın insanlar açısından özel bir cazibesi söz konusudur ve tarih boyunca da bu böyle olmuştur. Geçmişlerin öyküleri, onların değerli deneyimlerinden bir mecmua sayılır ve tarih de çeşitli milletlerin çirkinliklerini, güzelliklerini, zaferlerini ve yenilgilerini açıkça ortaya koyan şeffaf bir ayna gibidir.

İşte bu yüzden İmam Ali (sa) oğluna yazdığı vasiyetnamesinde şöyle diyor: Evladım, gerçi ben geçmişlerin ömrünün tümüne bir arada sahip olmadım, ama onların amellerine baktım, yaptıklarının üzerinde düşündüm ve eserlerini irdeledim, öyle ki sanki onlardan biri oldum. Ben geçmişlerin tarihindeki deneyimlerden yararlandığım için adeta onların ilki ve sonuncusu ile bir arada yaşamış gibi oldum.

Şimdi bu kısa açıklamadan sonra Hz. Yusuf’un öyküsüne geçiyor ve Yusuf suresinin 4. Ayetini gözden geçiriyoruz. Ayet şöyle buyurmakta: Bir zamanlar Yusuf, babasına (Ya'kub'a) demişti ki: Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.

Kur'an'ı Kerim Hz. Yusuf öyküsüne, o hazretin acayip ve anlamlı rüyası ile başlıyor. Hz. Yusuf bir sabah büyük bir heyecanla babası Hz. Yakub’un yanına gelir ve gördüğü acayip rüyayı anlatır. Bu rüya aslında Hz. Yusuf’un yaşamında yeni bir dönemin başlangıcının işaretiydi. Hz. Yusuf babasına şöyle anlattı:

Ben dün gece rüyamda on bir yıldızı gördüm. Onlar gökten yeryüzüne iniyordu ve güneş ve ay da onlara eşlik ediyordu. Onların hepsi bana geldi ve daha sonra karşımda secde ettiler. Bu acayip rüya Hz. Yakub’u derin bir düşünceye götürdü. Hz. Yakub kendi kendine şöyle düşündü: bu rüya evladımın konumu yıldızlar, güneş ve ayın ona secde edeceğini gösteriyor. Ne muhteşem ve ilginç bir rüyaymış bu!? Bu yüzden Hz. Yakub büyük bir kaygı içinde oğlu Yusuf’a şöyle dedi: Evladım, bu rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, çünkü onlar senin için tehlikeli komplolar kurar.

Rabbim seni seçecek ve sana rüyaları tabir etmeyi öğretecek ve nimetini hem sana ve hem hanedanıma tamamlayacak, nitekim bundan önce de atalarımız İbrahim ve İshak’a tamamladı. Rabbimiz alim ve hekimdir. Hz. Yakub’un 12 oğlu vardı ki bunlardan Yusuf ve Bünyamin bir anneden doğan kardeşlerdi.

Hz. Yabub bu iki oğluna aşırı derecede düşkündü, çünkü evvela bu iki kardeş Hz. Yakub’un en küçük oğullarıydı, ikincisi, Yusuf’ta büyük ve fevkalade bir deha belirtileri söz konusuydu. Bu etkenler Hz. Yabub’un onlara daha fazla ilgi göstermesine sebebiyet veriyordu. Ancak bu arada büyük kardeşler babalarının Yusuf’a olan sevgi ve yakın ilgisini kıskanmaya başladı. Kardeşler babalarına, biz güçlü gençleriz ve senin yaşamını iyi yönetiyoruz, ama sen Yusuf ve kardeşi Bünyamin’i daha çok seviyorsun demeye başladı. Sonunda kıskançlık duygusu kardeşleri bir komplo kurmaya yöneltti.

Kardeşler bir birine şöyle dedi: Ya Yusuf’u öldürelim, ya da onu çok uzak bir yere götürüp bırakalım ki babamızın sevgisi bize yönelsin. Her halükarda haset ateşi kardeşlerini kör etti, öyle ki yapacakları işin akıbetini düşünemez oldular. Bu öyküde hasedin insanların üzerindeki olumsuz tesirleri açıkça beyan ediliyor, zira haset insanı mantıksız ve yıkıcı eylemlere başvurma noktasına kadar sürüklüyor.

Kıskanç insan faziletlerini geliştirmek ve yücelmek yerine sürekli başkaları hakkında yıkıcı düşünceler besler. Kur'an'ı Kerim Yusuf suresinin 11. Ayetinde maceraya şöyle devam ediyor: Kardeşler dediler ki: "Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun! Oysa ki biz onun iyiliğini istemekteyiz. Yusuf’un kardeşleri onu öldürme veya sürgün etme planlarını kardeşçe duyguların altında saklamaya çalıştı ve gayet haklı bir ifade ile babalarına gelerek şöyle dediler: Ey babamız, sen hiç bir zaman Yusuf’u kendinden uzaklaştırmıyor ve bize emanet etmiyorsun?

Yoksa bize güvenmez misin? Yoksa bizi emin bilmez misin? Oysa bizler de mutlaka onun hayrını isteriz. Yarın onu bizimle yolla ki biraz gezinsin, ağaçların meyvesinden yesin ve biraz eğlensin. Eğer onun sağlığını düşünüyorsan, merak etme, biz hepimiz onu koruruz. Ve böylece Yusuf’u babası Hz. Yakub’dan ayırmak üzere sinsi bir plan kurdular.

Hz. Yakub kardeşlere şöyle karşılık verdi: Bilirsiniz, ondan uzak kalmak beni çok üzer, korkarım ki siz ondan gafil olursunuz ve kurt gelip onu yesin. Kardeşler şöyle cevap verdi: Nasıl kurt gelip onu yer? Oysa bizler güçlü insanlarız ve onu koruruz. Hayır, böyle bir şey asla mümkün değil. Sonunda kardeşler babalarının onayını almayı başardı ve Hz. Yakub oğlu Yusuf’u onlarla göndermeye razı oldu. Sabah olunca, kardeşler babalarının yanına geldi. Hz. Yakub de gözünden çok sevdiği oğlu Yusuf’u onlara emanet etti. Kardeşler yola çıktı. Hz. Yakub büyük bir kaygı içinde onları uğurladı. Kardeşler babaları onlara baktığı müddetçe ve gözden kayboluncaya dek Yusuf’a sevgi ile davrandı, ancak artık babaları onları göremediğinden emin olunca hemen tavır değiştirerek o güne kadar besledikleri kini bir anda Yusuf’un başına boşalttılar. Kardeşler Yusuf’u dövmeye başladı.

Yusuf onlara sığınmak istiyordu, ancak kardeşler itina etmedi. Sonunda kardeşler Yusuf’u bir kuyunun başına götürdü. Rivayetlere göre kardeşler Yusuf’u kuyuyu atmak istediğinde birden Yusuf yüksek sesle gülmeye başladı. Kardeşler şaşırmıştı. Bu gülmenin sebebi neydi acaba? Yusuf şöyle anlattı: Hiç unutmam, sizin gibi güçlü kardeşlerim olduğu için bir gün çok sevinmiştim. Kendi kendime bunca güçlü yaveri olan birinin hiç bir şeyden korkmayacağını düşünmüştüm. O gün sizlere güvendim, ama şimdi sizin elinizde esir düştüm. Rabbim sizi bana musallat etti ki artık O’ndan başka hiç kimseye tevekkül etmeyim.

Maceranın devamını Kur'an'ı Kerim şöyle beyan ediyor: Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusuf’a: Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar (işin) farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye vahiy ettik. Ve sonunda kardeşler namertçe planlarını hayata geçirerek Yusuf’u kuyuya attılar. Akşam vakti kardeşler ağlayarak babalarına geldiler. Hz. Yakub sabırsızlıkla sevgili oğlu Yusuf’u bekliyordu, ancak kardeşlerin arasında Yusuf’u görmeyince paniğe kapıldı ve oğlunun nerede olduğunu sordu. Kur'an'ı Kerim’de kardeşlerin cevabı şöyle beyan ediliyor: Ey babamız! dediler, biz yarışmak üzere uzaklaştık; Yusuf’u eşyamızın yanında bırakmıştık. (Ne yazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın. Evet, kardeşler babalarına, sen daha önceden böyle bir şey olacağını tahmin etmiştin, bu yüzden bize inanmayabilirsin, dediler.