Semavi Sureler 16

Semavi Sureler 16

Semavi Sureler 16

Geçen bölümde Araf suresinin Kur'an-ı Kerim’de yer alma sırasına göre 7. Ve nazil olma bakımından 39. Sure ve Mekki surelerden olduğunu anlattı. Surenin bir başka adı ise Arapça elif, lam, mim ve sad harflerinin birleşmesinin telaffüzü olan Elmes’tir. Bu sure söz konusu harflerle başlıyor.

یا بَنی ادَمَ خُذُوا زینَتَکُمْ عِنْدَ کُلِّ مَسْجِدٍ وَ کُلُوا وَ اشْرَبُوا وَ لا تُسْرِفُوا اِنَّهُ لا یُحِبُّ الْمُسْرِفینَ/ قُل مَن حَرَّمَ زینَةَ اللهِ الَّتی اَخرَجَ لِعِبادِه وَالطَّیِّباتِ مِنَ الرِّزقِ

Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? Kur'an-ı Kerim surelerinin her biri üzerinde durulması gereken özel mesajlar içeriyor. Örneğin sözü edilen ayette insanlardan temiz giysiler giymeleri ve pak ve lezzetli yiyeceklerle beslenmeleri isteniyor. Ayetin ziynet eşyalarına işareti temiz giysiler giymek ve hoş kokular kullanmak gibi fiziki zinetler ve yine insani sıfatlar ve ahlaki erdemler ve pak niyetler gibi manevi ziynetler olabilir.

Ancak insanların aşırıtalep huyları yüzünden bu iki hükmü kötüye kullanabilir ve uygun ve makul ve dengeli giyinme ve beslenme yerine israf ve lükse kaçabilir. Bu yüzden ayet hemen uyarıda bulunuyor ve yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez, diyor. İsraf sözcüğü geniş kapsamı olan bir sözcüktür ve her türlü aşırıya kaçma ve heba etmeyi kapsar. Kur'an-ı Kerim insanları ilahi muhabbetlerden yararlanırken ve yine ziynetleri kullanırken sui istifade yolunu kapatır ve itidal ve ılımlı olmaya vurgu yapar.

İslam dini bu konularda da dengeli olmayı tavsiye eder. Yani İslam ne ziynetleri ve lüks eşyaları hatta dengeli bir şekilde kullanmayı reddedenler, ne de yaşamlarında aşırı lükse kaçan ve her türlü ziynet eşyasında boğulan ve ardından makul olmayan yanlış amellerde bulunanlar gibi düşünür. Öte yandan eğer insanın cismi ve ruhi yapısına bakacak olursak, İslam tealiminin insanların cisim ve ruh yapısına uygun olduğu anlaşılır. Psikologlar, güzelliği sevmek insan psikolojisinin boyutlarından biri olduğunu beyan ediyor.

Psikologlara göre şiir, edebiyat ve sanatla ilgili tüm güzellikler insanda bu hissi yaratan etkenlerdir. İslam dini de insanların güzelliği sevme duygusunu gözetir ve bunu insanların huyuna uygun olduğunu savunur. Dolaysıyla İslam insanların bu doğal hissini tatmin etmek için doğadaki güzeller, güzel giysiler, hoş kokular kullanmayı caiz saymakla kalmamış, hatta bunların kullanılmasına tavsiye etmiştir. İmam Hasan (sa) namaza durmak istediği vakit en iyi giysilerini giyer ve ardından namaz kılardı. Kendisinden bunun sebebi sorulduğunda İmam şöyle buyurmuştur: yüce Allah güzeldir ve güzellikleri sever.

Bu yüzden ben de Allah’a ibadet ederken en güzel giysilerimi giyerim, çünkü Rabbim, camiye giderken süslenin diye buyurmuştur. Ayette yiyin, için, fakat israf etmeyin, ifadesi gerçi kolay bir söz gibi gözükebilir, ama çok önemli bir sağlık mesajı da içermektedir. Günümüzde yapılan araştırmalar bir çok hastalığın sebebi beslenmede aşırıya kaçmak veya bir başka ifade ile oburluk olduğunu ispat etmiştir. Çünkü fazla besin vücuda cezp olmadan olduğu gibi kalır. Bu maddeler kalp ve diğer organlara baskı yapar ve her türlü hastalığa zemin oluşturur.

İşte bu yüzden Kur'an-ı Kerim genel bir öğreti çerçevesinde beslenmede dengenin zaruretine vurgu yapar. İslam peygamberi (sav) de midenin tüm hastalıkların yuvası ve imsak, tüm ilaçların başı olduğunu buyurur. Araf suresinin 158. Ayeti ise İslam’ın cihanşumul olduğunu ve İslam peygamberinin (sav) davetinin de evrensel olduğunu beyan eder. Rivayetlerde ise şöyle okumaktayız: Bir gün bir grup yahudi İslam peygamberinin (sav) huzuruna çıktı ve şöyle dedi: Ey Muhammed, sen Allah’ın elçisi olduğunu ve Musa gibi sana vahiy nazil olduğunu sanıyorsun.

Allah resulü (sav) bir süre sustu ve ardından şöyle buyurdu: Evet, ben peygamberlerin sonuncusu ve muttaki insanların önderi ve Allah’ın tüm dünya halkı için gönderdiği elçisiyim. Yahudiler şöyle sordu: sen kimlere gönderildin? Araplara mı, acemlere mi, yoksa bize mi? o sırada Araf suresinin 158. Ayetin nazil oldu ve yüce Allah ayette açıkça İslam peygamberinin (sav) risaletinin tüm dünya için olduğunu buyurdu: De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim.

Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah`a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız. Ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim ifadesi Kur'an-ı Kerim’in diğer bir çok ayeti gibi İslam peygamberinin (sav) davetinin evrensel bir davet olduğunu ve bu davetin belli bir kavim, millet veya camaate özgü olmadığını ortaya koyuyor. Ayet dünyada tüm insanlardan Allah’a ve peygamberine iman etmelerini istiyor. Bu peygamber sadece başkalarını bu hakikatlere davet etmiyor ve bizzat en başta kendisi söylediklerine ve kendisine nazil olan ayetlere iman ediyor. O hazretin getirdiği dine olan inancı, hakkaniyetinin en açık delilidir ve doğru konuştuğunu ispat eder.

Kalbi hidayet nuru ile aydınlanmasını ve saadet ve mutluluğa kavuşmak isteyen herkesin bu büyük peygamberi izlemesi gerekir. Araf suresinin 201. Ayetinde ise muttaki insanlar hakkında ilginç bir noktaya işaret ediliyor ve takvaya erenlerin yüce Allah’ın lütuf ve inayeti sayesinde basirete kavuşacaklarını ve şeytanın vesveselerinden kurtulacaklarını beyan ediyor: اِنَّ الَّذینَ اتَّقَوْا اِذا مَسََّهُمْ طایِفٌ مِنَ الشَّیْطانِ تَذَکَّرُوا فَاِذا هُمْ مُبْصِرُونَ Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.

Bu ayette Taif sözcüğü tavaf eden anlamına gelir. Güya şeytanın vesveseleri adeta tavaf eden kimse misali insanın firki ve ruhu etrafında dolaşır ve nüfuz etmek için bir yol arar. Muttaki insanlar ise şeytani vesveseler onları sardığında hemen Allah’ı ve sonsuz nimetlerini hatırlar ve hareketleri üzerinde düşünmeye başlar. O sıra yüce Allah’ın lütuf ve inayeti sayesinde vesvese bulutları dağılır ve kalpleri nurla aydınlanır ve sonuçta hak yolunu açıkça görmeye başlar ve basiretli olur. Allah'ın emir ve yasaklarını hatırlayıp hemen gerçeği görürler ifadesi şeytan vesveseleri insanların batınî görüşünü perdelediğine işaret eder, öyle ki bu duruma düşen insan doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt edemez, ancak Allah’ı anmak insanın gözünü açar ve gerçekleri görmeye başlar. Bu basiret onu şeytan vesveselerinin pençesinden kurtarır.

Kanaat önderlerine göre herkes hangi sosyal konumda ve hangi yaşta olursa olsun, şeytan vesveselerine esir düşebilir. Bazen insan bizzat içinde güçlü bir eğilimin onu suç ve günaha doğru ittiğini hissedir. Kuşkusuz içinde her türlü fesadın yaygın olduğu ve bir çok kitle iletişim aracı türlü ahlaksızlıkların propagandasını yaptığı toplumlarda vesveseler ve tahriklerin gücü daha da fazladır. Böyle bir ortamda kirlenmek ve fesada sürüklenmekten kurtulmanın tek yolu takva silahı ile donanmaktır. Takva, Allah’a sığınmak ve hatakar insanların akibetini düşünmek insanın şeytan vesvesesine karşı direniş gücünü artırır.

Rivayetlerde yer yer Allah’ı zikretmenin vesveseleri yok ettiği vurgulanmıştır. Kuşkusuz direniş gücü zayıf olan insan sonunda vesveselere teslim olur ve günah ve suça boyun eğmek zorunda kalır. İşte bu yüzden uzmanlar şeytan vesveselerini zayıf vücutları bulmaya ve oraya nüfuz etmeye çalışan mikroplara benzetir. Kuşkusuz sağlıklı ve güçlü vücuda sahip olan insanlar bu tür mikropları yok eder, fakat zayıf insanlar mikropların yarattığı hastalığa teslim olur. Muttaki insanlar Allah’ı zikrederek güç kazanır ve bu güçle şeytan vesveseleri ile mücadele eder, fakat günaha bulaşmış nefisler şeytanın esiri olur. Yüce Allah’tan hepimize Kur'an-ı Kerim maariflerine uyma tevfiki nasip etmesini niyaz ediyoruz.