Semavi Sureler 12

Semavi Sureler 12

Semavi Sureler 12

Maide suresinin 32. Ayetinde Kur'an-ı Kerim'ın "eğer biri bir insanı haksız yere öldürürse tüm beşeriyeti öldürmüş gibi olur" tabiri, bu semavi kitabın insan haklarına bakışının doruk noktasını yansıtır. Şimdi esas sorulması gereken soru günümüzde insan hakları iddiasında bulunanların hangisi insan hakları meselesini bu denli geniş bir şekilde gündeme getirdiği sorusudur. Değer dostlar, geçen bölümde Kur'an-ı Kerim'in beşinci suresi olan Maide suresinin bazı ayetleri ile tanışmıştık. Şimdi söze kaldığımız yerden ve Maide suresinin diğer bazı ayetleri ile devam ediyoruz.

Maide suresi 27 ila 31. Ayetlerinde Hz. Adem'in ve oğlu Habil'in diğer oğlu Kabil tarafından öldürülmesinin öykülerini anlatıyor. Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), "Andolsun seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de "Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder" dedi Hz. Adem'in Habil ve Kabil adında iki oğlu vardı. Habil besicilik ve Kabil tarımla uğraşıyordu. İki kardeş Allah katına daha da yakınlaşmak için bir şeyler yapmak istedi.

Habil en iyi koçunu kurban olarak yüce Allah sunarken, Kabil tarımının en kötü ürününü getirdi. Bu yüzden Habil'in kurbanı kabul edildi, ancak Kabil'in adağı yüce Allah katında kabul görmedi. İşte bu yüzden ameli kabul görmeyen kardeş, adağı kabul edilen diğer kardeşi kıskanmaya başladı ve öldürmekle tehdit etti. Ancak pak ve temiz kalpli Habil kardeşi Kabil'e şöyle karşılık verdi: Bizim amellerimizin Allah katında kabul görüp görmemesi bizim amelimize ve niyetimize bağlıdır. Sen boşuna beni kıskanıyorsun. Allah ancak ihlasla ve pak bir kalple yerine getirilen ameli kabul eder. Allah katında ancak sağlıklı ve pak ruhla sunulan adak alıcı bulur. Fakat bu sözler etkili olamadı ve sonunda Kabil'in isyankar nefsi onu kardeşi Habil'e öldürmeye teşvik etti ve böylece yeryüzünde ilk cinayet işlendi. Gerçekte insanların bir çok günahına sebep olan şey, kıskançlıktır.

Yüce Allah bu ayetlerde insanlara hasedin sonu nasıl acı olduğunu, öyle ki hatta bu yüzden insan kardeş katili olabileceğini hatırlatıyor. Hz. Adem'in oğullarının öyküsünden sonra Kur'an-ı Kerim genel ve insani bir değerlendirmede bulunuyor: «مِنْ أَجْلِ ذَٰلِکَ کَتَبْنَا عَلَىٰ بَنِی إِسْرَ‌ائِیلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَیْرِ‌ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِی الْأَرْ‌ضِ فَکَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِیعًا وَمَنْ أَحْیَاهَا فَکَأَنَّمَا أَحْیَا النَّاسَ جَمِیعًا ...» ( آیه 32 ) İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları'na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur... Bu ayet aynı zamanda eğitim amaçlı sosyal bir gerçeğe de temas ediyor.

Şöyle ki, beşeri toplum tek vücut bir yapıdır ve toplumun bireyleri de bu vücudun birer organı sayılır. Bu vücudun her hangi bir organı her hangi bir hasara veya zarara uğrayacak olursu bunun tesiri diğer organlarda da görülür. Bir başka ifade ile elini boş yere suçsuz bir insanın kanına bulayan insan başka insanlara zarar verebilecek psikolojiye sahip olduğu anlaşılır. Yine eğer bir insan bir başkasını ölümden kurtarırsa, bunu diğer insanlar için de yapabilir. Kur'an-ı Kerim açısından bir insanın hayatı veya mematı gerçi toplumun hayatı veya mematı ile bir değildir, ama buna çok yakındır.

Biraz önce de anlatıldığı üzere Kur'an-ı Kerim'ın "eğer biri bir insanı haksız yere öldürürse tüm beşeriyeti öldürmüş gibi olur" tabiri, bu semavi kitabın insan haklarına bakışının doruk noktasını yansıtır. Şimdi esas sorulması gereken soru günümüzde insan hakları iddiasında bulunanların hangisi insan hakları meselesini bu denli geniş bir şekilde gündeme getirdiği sorusudur, yani Bir insanı öldürmek, tüm insanları öldürmek demektir.

Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir. Kur'an-ı Kerim'in Maide suresinde üzerinde durulan konulardan biri de, Müslümanların izzet ve onurlarını korumaları ve kafirlerin sultasına boyun eğmemeleridir. Yüce Allah kafirlerin sultası ve bu sultanın benimsenmesi dinden kopmaya ve küfre sapmaya sebep olduğu uyarısında bulunur. Bu arada şunu de bilmekte yarar vardır ki eğer kafirlerin tehlikesinden korunmak için onlara yaklaşır veya her hangi bir hadise durumunda onlardan yardım talebinde bulunursanız, Allah dini asla yok olmaz.

Çünkü her zaman kalpleri Allah'a iman ve Allah sevgisi ile dolup taşan mümin kullar vardır. Bu insanlar dini savunmak için Allah yolunda cihad eder ve hiç bir şeyden korkmaz. Yüce Allah bu tür insanları vasf ederken de onların kendi aralarında bir birine karşı alçak gönüllü olduklarını, fakat düşmana karşı da çok sert ve kesin tavırlı olduklarını buyurur. İslam peygamberinin (sav) bisati üzerinde bir kaç yıl geçmişti. Müslümanların sayısı azdı ve sürekli kafirlerin ve müşriklerin işkence ve tacizlerine maruz kalıyordu. Allah resulü (sav) müslümanları korumak ve Hicaz toprakları dışında bir üs edinmeleri için müslümanlardan bir gruba Habeşistan topraklarına hicret etmelerini buyurdu. İslam peygamberinin (sav) talimatı üzerine Cafer Bin Ebu Talib ve bir grup müslüman Mekkeli müşriklerin taciz ve işkencelerinden korunmak amacıyla Habeşistan'a göç etti.

Mekkeli müşrikler durumu fark etti ve bu yüzden Habeşistan'a adamlarını göndererek hicret eden müslümanları yakalayarak Mekke'ye geri getirmek istedi. Müşrikler Habeşistan kralı Necaşi'nin nezdinde müslümanları kötüledi ve onları kendilerine teslim etmelerini istedi. Habeşistan kralı Necaşi hristiyandı. Necaşi müslümanların hakkında gerçekleri öğrenmek ve Mekkeli müşriklerin temsilcilerin iddialarına açıklık getirmek üzere bir oturum düzenledi. Oturuma müslümanlar, müşriklerin temsilcileri, bazı hristiyan ruhaniler ve saraydakiler katıldı. Necaşi, Cafer Bin Ebu Talib'den Müslümanların inancı hakkında açıklama yapmasını istedi.

Cafer şöyle anlattı: Yüce Allah aramızdan birini peygamber olarak seçti. O bize Allah'a şirk koşmaktan, fuhuş ve münkirlerden, zulmetmekten ve kumar oynamaktan sakınmamızı emretti. O bize namaz kılmamızı, zekat vermemizi, adaletle davranmamızı, iyilikte bulunmamızı ve yakınlarımıza yardımcı olmamızı emretti. Necaşi, Hz. İsa da aynı amaçlar için gönderildiğini söyledi, ardından Cafer'e sordu: Peki acaba peygamberinize nazil olan ayetlerden ezbere bildiği ayetler var mı? Cafer evet dedi ve ardından Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetleri okumaya başladı. cafer büyük bir titizlikle Kur'an-ı Kerim'ın Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem'i takdir eden ayetlerini seçerek okudu. Ayetler mecliste bulunanları derinden etkiledi, öyle ki orada bulunan hristiyan ruhaniler göz yaşını tutamadı.

Necaşi ise Allah andolsun bu ayetlerde hakikat izleri görünüyor diye haykırdı. Kureyşli müşriklerin temsilcisi Amro As Necaşi'den müslümanları teslim etmesini istediğinde ise Necaşi bu talebi reddetti ve Cafer'e ve beraberindeki müslümanlara istedikleri kadar Habeşistan'da kalabileceklerini söyledi. Bu olayın ardından Mekkeli müslümanlar yeni bir üs bulmanın sevincini yaşadı ve bundan sonra müslümanlar yeteri kadar güç toplayıncaya dek yeni yeni müslüman olanlar Habeşistan'a gönderildi.

Gerçi yahudiler ve hristiyanlar yeni din olan İslam'a karşı tutumları farklıydı. Allah resulü (sav) Mekke'den Medine'ye hicret ettiğinde yahudiler önce o hazretle anlaşma imzaladı, ancak daha sonra anlaşmayı bozdu ve müslümanlara karşı komplolarda müşriklerle birlik oldu. Kur'an-ı Kerim yahudilerin müşriklerle bir olmalarını ve müslümanlara karşı hareket etmelerini tenkit ediyor, fakat Hristiyanlar hakkında farklı bir görüşü gündeme getiriyor. Maide suresinin 82 ila 85. Ayetleri kitap ehli olan bu iki kesimin müslümanlara karşı tutumuna işaret ediliyor: İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın.

Onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da "Biz Hristiyanlarız" diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve râhipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. Resûle indirileni duydukları zaman, tanış çıktıkları gerçekten dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: "Rabbimiz! İman ettik, bizi (hakka) şahit olanlarla beraber yaz. Maide suresinde ayrıca adaletle hükmetme, helal ve haram yiyecekler, abdest hükümleri, sosyal adalete tavsiye, vasiyet ve kısas ve hırsızlıkla ilgili hükümler de yer alıyor. Maide suresi Göklerin, yerin ve içlerindeki her şeyin mülkiyeti Allah'ındır, O, her şeye hakkıyla kadirdir, şeklinde buyurduktan sonra sona eriyor.