Saadet Güzel Ahlaktadır

Saadet Güzel Ahlaktadır

Unutmayalım ki, her iki dünyada da saadete ulaşmak ancak Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s) güzel ahlakı olan ‘SıratiMustakim’i takip etmekle ele gelebilir.

Yüce Rabbimiz mucizelerle dolu bu âleme o kadar sayısız nişane koymuştur ki zeki insanları hedefe doğru yöneltsin. Dünyamızdaki her güzellik bizleri Allah’a ulaştıran yoldur.


Bu kadar güzellik içerisinde en ön planda olan ise elbette ki âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Resulullah (s.a.a) ve onun pak Ehlibeyt’idir (a.s).


Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’i (a.s) bizleri Allah’a ulaştıran en mükemmel hidayet meşaleleridir.
Yeryüzünde kendimize örnek olarak almamız gereken birinci plandaki yüce şahsiyetlerdirler.
Bundan dolayı yüce Rahman, Ahzab 21’de buyuruyor:


“Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah en güzel örnektir.”


Yani dünya ve ahiret saadetini istiyorsak, dünyada huzur ve başarı istiyorsak, Resulullah’ı (s.a.a) örnek almalıyız.


23 yıl zahmetlerle dolu risalet döneminde İslam sancağını ve ruhunu Arap yarımadasında dalgalandıran Hz. Resulullah (s.a.a) risaletinin en önemli hedefini güzel ahlak olarak bildirmektedir.


“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Mekarim’ul Ahlak S8)


Risaletin temel hedefi ahlakı güzelleştirmektir. Bir insanda güzel ahlak ameline yansıdı mı o insan Allah’ın istediği bir karaktere bürünmüş olacaktır. Böyle bir karakter de elbette ki meleklerden üstün bir karakter olacaktır.


Güzel ahlaka sahip bir insan, dinine bağlı, iyi niyetli olacak ve kötülüklerden uzaklaşacaktır.


Gözleri güzel gören herkes için Resulullah (s.a.a) en büyük ahlak örneğidir.


Gözleri güzel görenler Resulullah’a (s.a.a) katıldılar ve onun nurunun etrafında toplandılar. Ama gözleri çirkin şeylere alışmış olanlar, Resulullah’a (s.a.a) katılmadıkları gibi onun aleyhine silahlara sarıldılar.


Birçok savaşa sebep olarak hidayet güneşinin önünü kapatmaya çalıştılar.


Bunca savaşlara ve Peygamber’e (s.a.a) yapılan hakaretlere ve zulümlere rağmen Resulullah (s.a.a) insanların ahlakını güzelleştirme yolunca güçlü bir şekilde hareket etmekteydi.


Ne kılıçlar, ne hakaretler ve ne atılan topraklar, taşlar o hazreti yolundan çevirmedi, daha da güçlü bir şekilde hareket etmesini sağladı.


Çöl Araplarının hakaretlerine bile güzel sözlerle ve güzel ahlakla karşılık veriyordu.


“Allah'ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi.” (Al-i İmran 159)


Eğer Resulullah (s.a.a) güzel ahlaklı davranmasaydı ‘şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi’. Ama güzel ahlakının neticesinde insanlar akın akın bu güzel dine doğru koştular.


“Allah'ın yardımı ve zafer günü gelip, insanların Allah'ın dinine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini överek tesbih et; O'ndan bağışlama dile, çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir.” (Nasr Suresi)


Ahlak fidanı büyümüş ve meyve vermeye başlamıştı.


Bu güzel ahlakı Resulullah’tan (s.a.a) sonra da onun pak vasileri amelen devam ettirdiler.


İmam Hasan Mücteba (a.s), Muaviye’nin kötü reklamları neticesinde İmam’ı (a.s) kötü bilip hakaretler savuran Şamlıyla güzel güzel konuşarak kendisine aşık yapmıştı.


Resulullah (s.a.a) ve İmamlar (a.s) ihanetlere maruz kaldılar ama güzellikle cevap verdiler. Yara aldılar ama başkalarının yaralarını sarmaya devam ettiler. Bizlere şu dersi öğrettiler ki Nübüvvet ve velayet yolunda olan Müminler hiçbir zaman, hiçbir şekilde güzellikten başka şekilde karşılık vermezler.


Elbette artık toplumun maslahatı olan ve iyiliğin katılıkla olabileceği durumlar hariç.


Bu velayetçi, dindar ve mümin olduğu iddiasında olan herkesin yolu olmalıdır.


Velayet düşüncesinde olanlar, acaba böyle bir hedefimiz ve maksadımız var mı?


Acaba davranışımızda, sözlerimizde ve yazılarımızda bu yüce ahlaktan eser var mı?


Ne yazık bazı Müslümanların hareketleri güzel ahlak olup insanları çekmek yerine, kötü ahlaktır ve insanların İslam’dan ve Ehlibeyt (a.s) mektebinden uzaklaşmalarına sebeptir.


Bizler eğer, ahlaklı bir toplum istiyorsak, öncelikle kendimizi güzel ahlaka donatmamız gereklidir.


Muhammedi, Hasani bir toplum isteyenlerin, öncelikle kendilerini Muhammedi ve Hasani yapmaları şarttır.
İmam Hasan’ın (a.s) ahlakına sahip olduğumuz takdirde insanları İmam Hasan (a.s) yoluna davet edebiliriz.
Eğer bizler kendimizi mutlak hak, eksiksiz, mükemmel insanlar olarak bilip, diğer insanların yaralarına tuz basarak insanlara velayet aşkını aşılayabileceğimizi düşünüyorsa vay halimize.


Yaraya merhem olmak, derde derman olmak gerekir. Yaraya tuz basmak sadece yaranın açılmasına ve dertlerin çoğalmasına sebeptir.


Unutmayalım ki, her iki dünyada da saadete ulaşmak ancak Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s) güzel ahlakı olan ‘SıratiMustakim’i takip etmekle ele gelebilir.

 

Ali Çalar