Resulullah'ın (s.a.a) Masumluğu ve Duha Suresi

Resulullah'ın (s.a.a) Masumluğu ve Duha Suresi

SORU: Duha suresinde "... Seni dalalette bulup da hidayet etmedi mi?" ayeti Allah Resulü'nün (s.a.a) masumiyetiyle çelişmiyor mu?

 

Bismillahirrahmanirrahim

 

 Soru:

Duha suresinde "... Seni dalalette bulup da hidayet etmedi mi?" ayeti Allah Resulü'nün (s.a.a) masumiyetiyle çelişmiyor mu? Bunu masumiyetle çelişmeyecek şekilde nasıl açıklayabiliriz?

 

Cevap:

Bu ayet Allah Resulü'nün nübüvvet öncesi hayatıyla ilgilidir. Ayetlerde Allah-u Teala Resulü'ne bahşettiği nimetlerden bahsetmektedir. Ezcümle yukarıdaki ayette de bir nimetten söz edilmektedir. Sorunun cevabını anlamamız için "Dall" (dalalet) kelimesinin Arapça'da hangi manalara geldiğini öğrenmemiz gerekir. Bu kelime yaygın olarak Arapça'da üç manada kullanılmaktadır.

1- Hidayetten yoksun olma,

2-Kaybolma,

3-Meçhul ve tanınmaz durumda bulunma.

Bu ayette bu manaların hangisi kastedilirse edilsin, vereceğimiz izahat dikkate alındığında, hiçbirisi Allah Resulü'nün masumiyetiyle çelişir bir durum oluşturmaz. Şimdi bunları açıklamaya geçelim:

 

Birinci manada, hidayetten yoksun olma, iki türlü düşünülebilir:

a) Hidayet, rüşd ve kemalin zıddı olan, küfür, şirk ve fısk gibi sıfatları içinde bulundurma.

b) Hidayetin bazı merhalelerine ve bir takım kemal sıfatlarına sahip olmamakla birlikte, kafir, müşrik veya fasık da olmamak. Mükellef olmayan bir çocuğun durumu gibi.

Birinci durum Allah Resulü hakkında asla düşünülemez ve ayet-i kerimede de böyle bir anlam asla kastedilmemiştir. Ama ikinci durum açısından, Resulullah da diğer insanlar gibi asaleten ve bizzat ilk başta hidayet ve kemallerin en azından bir kısmından yoksundu. Bütün kemaller ve onlara ulaşma imkanlarını sağlayan, Allah-u Teala'dır. İşte bu açıdan bakıldığında Allah Resulü'nün ilk durumu, bu anlama dalalet ve hidayetten yoksunluk durumu idi. Böyle düşünüldüğünde ise ayetin bu tür bir dalaleti ve o dalaletten hidayete erişmesini kastetmesinin, masumiyetle hiçbir çelişkisi yoktur. Yani burada masumiyetle bağdaşmayan şirk, küfür ve günah değil, sadece ilk etapta bir takım kemallerden ve bazı hidayet merhalelerinden yoksunluk söz konusudur.

Aynı mana bir başka ayette de beyan edilmiştir. Şura suresinin 52. Ayetinde buyuruyor ki: "Böylece sana da biz kendi emrimizden bir ruh (Kur'an) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz..."

Yani ilk etapta Allah Resulü de bir takım imani hakikatlerden ve hidayet vesilelerinden, ezcümle kitabın (Kur'an'ın muhtevasından) haberdar değildi. Bütün bu nimetleri zaman aşamasında ilahi talim ve terbiyeyle sahiplenmiş oldu.

İkinci mana(kaybolma) da yine Allah Resulü hakkında söylenebilir. Zira tarih kitapları, Allah Resulü'nün çocukluğunda, bir ara kaybolduğunu ve Cebrail (a.s) vasıtasıyla ailesine ve velisi olan dedesi Abdülmuttalib'e kavuşturulduğunu nakletmektedirler. Bu manayı dikkate aldığımızda, ayetin meali şöyle olur:

"Seni yetim bulup da  sığındırmadı mı? * Kaybolmuş olrak bulup da yolu sana göstermedi mi (ailene kavuşturmadı mı)?" Bu mananın da masumiyetle bir alakasının olmadığı açıktır.

Üçüncü manaya gelince, bu manayı dikkate alarak söz konusu ayeti şöyle açıklayabiliriz: "Ey Resul'üm, seni Rabbin insanlar arasında tanınmaz, bilinmez ve meçhul birisi olarak bulup da, insanları sana hidayet etmedi mi-yöneltmedi mi? Gerçekten de Resulullah çocukluğunda anne babasını kaybetmiş, kimsenin tanımadığı fakir ve yetim bir çocukken, İlahi inayetler sayesinde zaman geçtikçe insanların güven, ilgi ve sevgilerini kazanıp gönüllerini birer birer fethetti ve ünü, şöhreti bütün aleme yayıldı. Bu anlama göre ayetin birinci kısmı, yani  "dall" (mechullük-tanınmazlık), Resulullah'la, ikinci kısmı, yani "heda" (hidayet-yönelme) ise insanlarla ilgilidir. Bu tefsir Ehl-i Beyt imamlarının sekizincisi İmam Rıza'dan (a.s) nakledilmiştir. Böylece bu mananın da masumiyetle bir alakasının olmadığı ortadadır.