Peygamberlerin ve Vasilerinin Gayb İlimleri

Peygamberlerin ve Vasilerinin Gayb İlimleri

Peygamberlerin ve Vasilerinin Gayb İlimleri

Peygamberlerin ve Vasilerinin Gayb İlimleri

 قُلْ لَا اَمْلِكُ لِنَفْسٖى نَفْعًا وَلَا ضَرًّا اِلَّا مَا شَاءَ اللّٰهُ وَلَوْ كُنْتُ اَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِىَ السُّوءُ اِنْ اَنَا اِلَّا نَذٖيرٌ وَبَشٖيرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ 

“De ki: ‘Ben, Allah’ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.”

A’raf, 188

Kur’an ve rivayetlerde kimi beyan edilen konularda Peygamberlerin ve evliyaullahın gaybî ilimlere sahip oldukları açıklanmış, kimi ayet ve rivayetlerde ise ele alacağımız ayette olduğu gibi onların gaybı bilmediklerine vurgu yapılmıştır. Bu iki grup ayet ve rivayeti şu şekilde tefsir edebiliriz:

1 -  Gaybi ilimleri bilmiyorlar şeklinde söylenilen cümlede esasen kastedilen, o büyük şahsiyetlerin kendilerinde bizzatihi gaybi ilmin olmadığıdır. Onlar gaybi ilimleri biliyorlar ifadesinde kastedilen ise bunun Allah’ın ilham, vahiy ve iradesi vesilesiyle gerçekleştiğidir. Filan şehrin petrolü bulunmamaktadır sözünde olduğu gibi. Yani bu şehrin kendisine ait bir petrol yatağı bulunmamaktadır. Ancak petrol boru hatlarıyla, kara, deniz ve demiryoluyla şehre ulaştırılmaktadır.

2 -  Gayb ilmi iki türlüdür. Peygamberler gayb ilminin büyük bir kısmını bilmektedirler. Kur’an’ın, Hz. Peygamber’e (s.a.a) hitaben gayb haberini vahyettiği gibi: “İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir…” [1] Bazı gayb ilimlerini ise sadece Allah Teâla bilmektedir ve hiç kimsenin bu hususta bir bilgisi de bulunmamaktadır. Kıyamet gününün ne zaman vuku bulacağında olduğu gibi. Öyleyse Peygamberler ve evliyaullah, Allah’a mahsus –olan ve paylaşılmayan gaybtan habersizdirler ve diğer gayb ilimlerini ise kendilerine verildiği kadarıyla bilmektedirler.

3 -  O büyük şahsiyetlerin, Peygamber ve vasilerinin muhatapları çeşit çeşittiler. Kimileri ğuluv ehli ve aşırıya kaçanlardan oluşuyordu. Peygamberler ve Ehl-i Beyt (a.s), onların haklarında ğuluv etmemeleri ve aşırıya kaçmamaları için “Biz gaybı bilmeyiz…” şeklinde ifadelerde bulunmuşlardır. Kimileri de bu büyük şahısları tanıma ve marifette noksanlığa sahiptiler. Peygamberler ve İmamlar da bu kimselerin marifette rüşdetmeleri için gayb ilimlerinden küçük bir bölümünü onlara sunuyorlardı.

4 -  Gayb ilminin olmamasından kasıt, o anda huzur-u zihinlerinin olmamasıdır. Rivayetlerin buyurduğuna göre; gayb ilmi Masum İmamlar için, istedikleri anda her şeyden haberdar olabilecekleri nurdan bir sütun yoluyla gerçekleşmektedir. Falanın telefonunu bilmeyen ancak telefon defterine müracaat ettiğinde her türlü telefondan haberdar olan kimsenin durumu gibidir…

5 -  Gaybdan haberdar olmak, her yerde mükemmelliğin bir nişanesi olamaz. Kimi zaman noksanlığın dahi işareti olabilir. Örneğin; Hz. Ali (a.s) Hz. Peygamber’in (s.a.a) yatağına yattığı gece eğer herhangi bir tehlikeyle karşılaşmayacağını bilseydi, bu hadise O’nun için bir üstünlük olarak görülmeyecekti. Çünkü bu durumda, herkes Hz. Peygamber’in (s.a.a) yatağına yatmaya gönüllü olurdu. Görüldüğü üzere burada üstünlük ve kemaldir gaybı bilmemektir…

6 -  Allah, gaybi ilminden kâr ve zarar beklentisi olan kimselere merhamet etmez. Ancak bu ayet-i kerimede konu edildiği gibi gayb ilminin sunulmasındaki hedef, insanların hidayet ve irşadı hususunu taşırsa Allah onları gayb ilminden haberdar eder. Hz. İsa’nın (a.s) çevresindekilere gaybi bildiğini söylediğini Kur’an şöyle nakleder: “…Allah’ın izniyle evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm…” [2]

Mekke ehli Hz. Peygamber’e (s.a.a) gaybı bilmesiyle ilgili şunları söylediler: “Eğer Allah ile bir irtibatın var ise, neden bize gelecekte fiyatları ucuzlayacak ve artacak ürünler hakkında bir haber vermiyorsun? Böylelikle senin de menfaat ve kârın olur hem zarar ve ziyan da etmemiş olursun.” Onların bu sözlerinden sonra ele alınan ayet nazil olmuştur. [3]



[1]      Hud, 49

[2]      Al’i İmran, 49

[3]      Tefsir’u Mecmeu’l Beyan ve Tefsir-u Numune