Mescid ve Ziynet

Mescid ve Ziynet

Mescid ve Ziynet


Mescid ve Ziynet

 يَا بَنٖى اٰدَمَ خُذُوا زٖينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفٖينَ 

“Ey Âdemoğulları! Her mescidde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için. Fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.”

A’raf, 31

Kur’an’da ‘Ey Âdemoğulları’ şeklinde beyan edilen hitap; esasında bütün insanlar ile tüm dinlerin müşterek oldukları hususlar hakkındadır denilebilir.

Kur’an mal ve evlat için ‘ziynet’ ifadesini kullanmıştır. “Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür…” [1] Öyleyse ayetin bir açıklaması da; mal ve evladını mescide gideceğin vakit yanında bulundur şeklinde olabilir. Böylelikle mallarınız vesilesiyle, Müslümanların maddi sorunlarını çözmüş olursunuz. Evlatlarınızın mescidde ve cemaatte hazır bulunması ile de sizden sonra gelecek kuşağın ahlaki sorunlarına çözüm bulmuş olursunuz.

Rivayetlerde adil cemaat imamının, zahirini (kılık – kıyafetini) düzeltmesi, hoş kokular kullanması ve namaz vakti için güzel elbiseler giymesi, namazda rüku ve secde anında ellerini yukarıya kaldırması, Cuma ve bayram namazlarına iştirak etmesi ziynetin örnekleri arasında sayılmıştır. [2]

İmam Hasan Mücteba (a.s) namaz için ve mescidde bulunduğu vakit en güzel elbiselerini giyer ve şöyle buyururdu: “Allah güzeldir ve güzel olan şeyi sever. Ben de güzel elbiselerimi Allah için giyiniyorum. Daha sonra bu ayet-i kerimeyi tilavet ederlerdi.” [3]

Allah güzelliği ve süslenmeyi sever. Aksi takdirde süslenme ve güzelleşme emrini vermezdi. “…güzel elbiselerinizi giyin.” İslam bundan ötürü fıtri bir esas üzerinedir. Ve insan da fıtraten süslenmekten ve ziynetten keyif alır.

Süslenerek mescide gitmek, Allah’ın kullarına ve ibadetlerine hürmet etmektir. Bununla birlikte başkalarının da mescide yönelmeleri için teşvik ve cezbetmeye sebep olmaktadır.

Ziynet ve lezzetli yemeklerden istifade etmek, tabii ve fıtri bir durum olsa da kimi özel şartlarda ihtiyaç sahipleri ve mahrumlarla hemdert olmak ve sıkıntılarını paylaşmak gerekir. İnsanların nispeten daha bir refaha ulaştığı dönemde İmam Cafer Sadık’ın (a.s) yeni elbiseler giydiğini tarihte okuyoruz. İmam Ali’nin (a.s) eski elbiseler giydiği dönemde ise insanların alım gücünün bulunmadığı ve fakir bir şekilde yaşadıklarını biliyoruz. Bu iki İmam arasındaki yöntemde bir çelişki bulunmamaktadır. Çünkü her iki zamanın toplum şartları birbirlerinden farklılık gösteriyordu. [4]

Biraz dikkat edip mütalaa edildiğinde aşağıdaki mesaj ve noktalardan istifade edilebilir. Maddeler halinde sıralarsak;

1 – Mescid, Müslümanların karargâhıdır. Süslenmeli, güzel ve cazibeli olmalıdır. “…her mescidde güzel elbiselerinizi giyin…”

2 – En güzel ve en iyi elbise, en iyi mekân içindir. “…her mescidde güzel elbiselerinizi giyin…”

3 – İslam dininin hem namazın batınına -“Onlar namazlarında huşu içindedirler” [5] -, hem de zahirine -“…her mescidde güzel elbiselerinizi giyin…” - teveccühü vardır. Evet, İslam’da zahir ve batın, dünya ve ahiret birbiriyle böyle harmanlanmıştır.

4 – Ziynet ve süs, ferdi namazlarda her ne kadar kıymetli de olsa, toplum ve mescid içinde özel bir yeri vardır. “… her mescidde…”

5 – Önce namaz, sonra yemek. “…her mescidde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için…” Önce ruh ve maneviyata, daha sonra bedene teveccüh edilmelidir.



[1]      Kehf, 46

[2]      Nuru’l Sakaleyn ve Minhacu’l Sadıkin ve İsna Aşeri Tefsiri

[3]      Tefsir-u Mecmau’l Beyan

[4]      İsna Aşeri Tefsiri

[5]      Mu’minun, 2