Kur’ân-ı Anlamak

Kur’ân-ı Anlamak

Kur’ân-ı Anlamak

 İnsanoğlu yeryüzünde yasamaya başladığı günden günden beri yaratıcısı tarafından çeşitli nimetlerle kuşatıldığı gibi, manevî lütuf ve hidayet meşaleleriyle de nimetlendirilmiştir; öyle ki hiçbir zaman hak ve hakikati anlama ve idrak etme yolunda bilgi ve belgeden yoksun bırakılmamıştır.

İlim ve bilginin kaynağı olan yüce Yaratıcı, insanların mutluluğu ve sosyal adalet içinde yasayabilmeleri için birçok kitaplar ve peygamberler göndermiştir ki, bunların en sonuncusu Hz. Muhammed (s.a.a) ve yaşam felsefesini düzenlemek için getirdiği kitabı Kurân-ı Kerim’dir.

Tüm peygamberler ve kitaplar gibi, İslâm Peygamberi ve getirdiği kitap da insan hayatına önemli etkilerde bulunmuş ve tekâmül yolunda katkılar sağlamıştır; ancak ne var ki bu konu, yani peygamberlerin ve ilâhî dinlerin toplum üzerindeki etkileri yeterince araştırılmamış ve incelenmemiştir.

HERKES ONU ANLAMALI

Kur’an’ı ve içeriğini bilmek ve tanımak, ona inananlara gerekli ve kaçınılmaz olduğu gibi, çeşitli bilim dallarıyla ilgilenenlere ve o alanlarda uzman olanlara da gereklidir. Kuran’a inanan, ona ittiba etmek ve hayatın? onun istediği şekilde şekillendirmek için ve yine sosyolog, psikolog, ekonomist, hukukçu, tarihçi vs.. alanlarda iştigal edenler de Kurân’ın bu alanlarda birey ve toplum üzerindeki etkisini anlayabilmek ve yorumlayabilmek için Kurân’ı öğrenmeli ve tanımalıdırlar. Bu ayırımı sadece bakış açılarını belirlemek için yaptık. Yoksa nice bilginler vardır ki aynı zamanda Kur’ân’a inanıyor, amel ediyor ve nice inananlar vardır ki Kur’ân’ı tanımak ve anlamaktan yoksundurlar, aynı zamanda ona en büyük ihaneti ederek mezarlıklara ve gösteriş dolu sözde dinî ayinlere ve ibadetlere hapsetmiş ve sınırlandırmışlar.

Cahiliye toplumunun İslâmî topluma dönüşümünde, ilk çağlarda İslâm’ın yayılışı ve birçok bilim dallarının oluşumunda Kur’ân’ın etkisi, titizlikle araştırılmalı, aynı zamanda siyasal ekonomik, kültürel, askerî ve ahlâkî düzen ve sistemlere kazandırmış olduğu ivme bilimsel yöntemlerle ele alınıp incelenmeli ve yorumlanmalıdır.

Aslında, geçen 14 asırda üzerinde yaşadığımız dünyanın kaderinde ne tür etkileri olmuş konusu, başlı başına önemli bir konu olarak ehil araştırmacılar tarafından değerlendirilmelidir. Diğer taraftan Kur’ân konusu ve amacı açısından bile ele alınırsa, günümüz dünyası için ivedilikle üzerinde tüm boyutlarıyla araştırma yapılması gereken bir kitaptır. Cünkü Kurân’ın konusu, insanlığı kemale ulaştırmaktır. Hedef kemal olunca, başlangıç noktasının belirlenmesi öncelik kazanacaktır. Hedef olarak belirlenen kemale hareket için başlangıç noktasını belirledikten sonra insan hayatının gereksinimleri olan inanç, düşünce, ahlâk, siyaset, kültür ve ekonomik düzen, aile hayatı vs… gibi konular, bu hareketin başka argümanları olarak içinde yer alacak ve belirli kurallara başlanacaktır. Öyle ki bu gereksinimlerden herhangi biri ihmal edilirse, amaca ulaşmak ya gecikmeli olacak (asırlardır olduğu gibi) ya da hiç ulaşılamayacaktır. Kur’ân’ın doğru algılanabilmesi için önce Kurân’ın başlangıç noktası ve kemalin sonucunu nasıl tanıttığına bakmalıyız ki, Kur’ân bu konuda, "Biz Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz." (Bakara /156) diyerek, başlangıç ve sonuç felsefesini ortaya koymuştur.

Diğer birtakım ayetlere bir bütün olarak baktığımızda, tüm insanların iki kategoride yaşadığını görmek mümkündür:

1- Sapkınlık ve karanlık yolu seçen, kötülükler ve şer peşinde koşan insanlar.

2- Doğruluk ve dürüstlüğü ilke edinerek insanlığın geleceğinin aydınlık olması için çaba gösterenler.

Bu iki gruba mensup insanlar, Kurân’ın eğitilerini kendilerine ilke edinip amaç olan kemale doğru ilerlemek isterlerse, yaşadıkları birçok sorunları kolayca aşıp daha mutlu bir hayata sahip olacakları gibi, kötüler de doğrulara yönelmeye zemin ve ortam bulacaklardır ve böylece tüm insanlık omuz omuza yol arkadaşlığı edeceklerdir.

Bu amacın gerçekleşmesi için, Yaratıcı tüm insanlığı bu yola davet etmek üzere peygamberler göndermiştir.

“Ve biz seni, ancak bütün insanlar için müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik…” (Sebe / 28)

Tüm insanlık için gönderilen peygamberler (sonuç olarak Kurân), iki önemli hedef üzere görev yapmışlardır. Birincisi, toplumun ahlâk ve maneviyatına yön vermek; diğeri ise, ilim kazandırmak ve kâinatla tanıştırarak derin bilgi ve sezgilere sahip toplum oluşturmak.

“…İçlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan onları temizleyen, onlara Kitap ve hikmeti öğreten O’dur.” (Cuma / 2) Öyle bilgiler ve sezgiler ki, Allah bize öğretmeseydi, onları asla öğrenemezdik.

“Bilemediklerinizi size öğrettiği gibi, siz de O’nu hatırlayın.” (Bakara, 239)

Kur’ân’ın öğrettiği bilgi ve sezgiler, insanlığı karanlıktan (ruhsal bunalımlardan) kurtarıp ışıklı yola girmesinin aynı zamanda garantisidir. “…İnsanları karanlıklardan nura çıkarman için sana indirdiğimiz kitaptır…” (İbrâhîm / 1)

Bu nura ittiba edildiği takdirde, dünya ve ahiret güzelliklerini, gelişmek ve yücelmek ilkelerini kapsayan maddiyat ve maneviyat iklimi bir anda insanlığa sunulmuş olacaktır.

“…Ey Rabbimiz! Dünyada da bize güzellik ver, ahirette de…” (Bakara / 201)

Kurân’dan edinilen bilgi ve sezgiler, bunalım üreten ve insanlığın hayatını karartan etkenleri yok edecek nitelikte öğeler içermektedir. Bu öğelerin başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz:

1- Yaratıcının velâyetini kabullenmek ve buna bağlılık:

“ Allah inananların velisidir. Onları karanlıklardan nura çıkarır…” (Bakara / 257)

2- Adil olmayan tüm zalimane ve gayri ilâhî önderlikleri reddetmek:

“…Benim ahdim zalimlere ulaşmaz…” (Bakara / 124)

3- Adaletin, çıkar gözetmeksizin uygulanması:

“…Adil davranın, bu sizin korunmanız için daha uygundur…” (Mâide / Cool

4- İşleri uzman ve sorumluluk bilinci taşıyanlara vermek:

“Muhakkak Allah emanetleri ehline vermenizi emreder…” (Nisâ / 58)

5- Allah’a, Resul’üne ve Ululemr’e itaat etmek.

“ Ey iman edenler! Allah’a ve Elçi’sine ve sizden olan Ululemr’e itaat edin…” (Nisâ / 59)

6- Ahde ve anlaşmalara vefa göstermek:

“…Bana verdiğiniz sözde durun, ben de size vaat ettiklerimi vereyim…” (Bakara / 40)

7- Despot, zalim ve tağutlardan yardım istememek:

“…Tağuta (zalim idarecilere) yargılanmak için başvuruyorlar. Oysa onu inkâr etmeleri onlara emredilmiştir.” (Nisâ / 60)

8- İnsanı esir eden tüm bağlardan kurtulmak:

“…Omuzlarında olan ağır yükleri ve zincirleri onlardan indirir…” (A’râf / 157)

9- Zamanın gerektirdiği şekilde düşmana karşı hazırlıklı olmak:

“ Onlara karşı gücünüz yettiği kadar güç hazırlayın…” (Enfâl / 60)

Toplumsal fakirliği ve yoksulluğu yok etmek için humus, zekât ve infak müesseselerini yeterli şekilde işletmek.

11- Birey ve toplumun kişisel ve tüzel hak ve onurlarının korunması için yalan, iftira ve gıybetten kaçınmak.

12- İnsan haklarının korunmasına yönelik adam öldürmenin yasaklığı ve ahlâkî sapkınlıkların haram edilmesi.

13- Aile bireylerinin aile düzenini sağlamaları ve birbirlerinin haklarına riayet etmeleri…

Ve buna benzer öğelerin varlığı, bunalım etkenlerini yok ettiği gibi mutluluk dolu bir hayatın ortamını da insanlığa hazırlamaktadır.

Tüm bu saydıklarımızın uygulanabilirliğini teorik ve pratik anlamda insanlığa sunan Yaratıcının son Peygamber’i, son anlarında tüm insanlığa şefkat dolu gözlerle bakarak ve onların mutluluğuna daha fazla katkıda bulunmak amacıyla Kurân’ın ruhunu, amaç ve sonucunu özetleyen şu cümleleri emanet etmiştir:

“Ben aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum. Biri Allah’ın Kitabı, diğeri ise İtretim / Ehlibeytimdir. Bunlara uyduğunuz sürece sapkınlığa düşmezsiniz…” (Bihar’ul-Envar c.75, s. 278)

Kurân, tüm gerekli ve faydalı bilgi ve eğitileri bir arada içermesinden dolayı da, araştırılmaya değer bir kitap konumundadır.

İKİ YANLIŞ KANAAT

Kimi insanlar, Kurân’ı ancak din adamları anlayabilir sanısına kapılarak hataya düştükleri gibi, kimileri de herkesin, hatta okuryazar olmayan ve herhangi bir alt yapı bilgiden yoksun olan tüm insanların anlayabileceği yanılgısına düşmüşlerdir.

Hâlbuki Kurân’ın çok kapsamlı bir kitap oluşu, herkesin istifade etmesine olanak tanımakla birlikte, herkesin anladığı şeyin aynı ve eşit olmayacağı da yer yer vurgulanmıştır. Aslında her şey böyle değil mi? Yağan yağmurdan her toprak kendi kabiliyeti miktarınca yararlanabilir. Sözcük ve kelimeleri avam, işaretleri özel konuma sahip kişiler, incelikleri evliya ve hakikatleri enbiya içindir. (Bihar’ul-Envar c. 75 s. 278)

Kurân üzerine çalışma yapanların maalesef birçoğu, Kur’ân’ı anlamakta detaylara takılıp kaldıkları için gerçek amacın ne olduğunu anlayamadıkları gibi, anlayanlara karşı da detay bilgilerle tartışmaya başlarlar. Bu farklı bakışlardan kaynaklanan farklı algılamalar birçok ihtilâflara da neden olmaktadır aynı zamanda.

Kurân’ın güzel yazılarla yazılması, güzel baskılarla yayınlanması ve güzel sesle kıraat edilmesi, elbette olmalıdır ve güzel şeylerdir; ancak bunlar Kur’ân’ın sanatsal boyutları olup asıl amacı değildir.

Araştırmacılar, birtakım detaylara takılmadan asıl amacı keşfetmeliler, ondan sonra detaylar asıl amaca yönelik kullanılmalıdır.

İman, maneviyat, adalet, ilim, irfan, kardeşlik, samimiyet, özgürlük ve onurlu olmak, dünya ve ahiret mutluluğu, iç ve dış temizliği, izzet ve iktidar gücü insanı asıl amaç olan kemale doğru götürmekte önemli faktörler oldukları için, Kur’ân bunları asıl amaç olarak görmekte ve diğer emir ve yasakları, söz konusu amacın gerçekleşmesine katkı sağlayacağı için gündeme taşımaktadır.

Tüm bunlar, bir bütün olarak son kemal noktası olan Allah’a ulaşmakta olmazsa olmaz diyebileceğimiz temel unsurlar ve inançlardır.

Son olarak şunu hatırlatmamız gerekir ki: Tüm bunlara polemikten uzak durarak eğilmez ve hayatımıza geçirmezsek, dünya hayatımızı karartacağımız gibi, ahiret hayatını umut ederek yaptığımız birçok ibadetlerin de heba olacağını esefle görecek ve pişmanlığın fayda vermeyeceğini açıkça müşahede edeceğiz. Ayrıca yüce Resul’ün şikâyette bulunacağı ümmetten olma tehlikesiyle de karşı karşıya kalacağız.

“Ve o Peygamber, ‘Ey Rabbim! Benim kavmim, bu Kur’ân’ı büsbütün terk ettiler.’ der.” (Furkan, 30)