Kuranî Misaller ve Hikmetler - 3

Kuranî Misaller ve Hikmetler - 3

Geçen bölümde sizlerle Kur'an-ı Kerim'in misallerinden birini ve bu misalde putların ve müşriklerin kendi elleri yaptığı sahte ilahların yaratılış konusunda ne kadar aciz olduklarını anlattık.

Kur'an-ı Kerim beşeriyet yaşamı için gönderilen bir kitap ve en büyük ilahi mucizelerinden biri olarak bir çok maarifi ve hakikati aydınlatmak için bazı konularda özellikle misal verme yöntemini seçmiştir.

Buna karşın bazı kesimler Kur'an-ı Kerim'in bu yöntemini eleştirmeye kalkışıyor. İşte bu yüzden yüce Allah bu emsalsiz kitapta bu tür insanlara cevap veriyor. Kur'an-ı Kerim insanlara bir konuyu anlatmak ve aydınlatmak için mantık ve delillere baş vuruyor ve böylece maarifini insanlara aktarıyor. Fakat delil ve istidlali hazmedemeyen bazı insanlar için de ilahi maarif daha kolay anlaşılsın diye misallerden yararlanıyor. Örneğin insanlar bir çok yerde bir şeyin büyüklüğünü o şeyin azametine ve küçük ebatta olmasını önemsizliğine yoruyor.

Oysa gerçekte bu böyle değildir. Burada önemli olan şey, mesajı verenin neyi kastettiğidir. Kur'an-ı Kerim'de de esas mesele verilen mesajdır ve bu mesajı beyan etmek için misallerden yararlanılır ve burada misalde kullanılan şeyin küçük veya büyük olması asla önemli değildir. Yüce Allah Bakara suresinin 26. ayetinde şöyle buyurur: Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler.

Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır). Kur'an-ı Kerim'in bazı misalleri nazil olduğunda, münafıkları bunların vahiy ayetleri olmadığını ve yüce Allah tarafından gönderilmediğini ispat etmek için türlü mazeretler uydurmaya başladı ve örneğin bunlar da ne? Nasıl bu tür misaller Kur'an-ı Kerim'de yer alabilir? Allah'ın şanı örümcek veya sivrisinek veya ateş, şimşek ve yıldırım gibi şeyleri örnek vermekten çok daha yüksektir, gibi bahaneler ileri sürmeye başladı. Aslında münafık ve imanı zayıf olan insanların bir özelliği sürekle bahane aramaktır.

Münafık insan her türlü meselede bahane aramaya ve bulmaya çalışır. Münafıklar bu süreçte asla esas amacın ne olduğuna ve muhatabın ne düşünmesi gerektiğine bakmaz, çünkü zaten sürekli muhalefet konumundan meseleye bakan ve ona göre hareket eder.

Örneğin diyelim ki adamın biri veya bir grup insan bir kentte cami inşa etmek istesin. Münafık insan hemen bahane aramaya başlar ve şöyle der: kentte bu kadar aç insan varken böylesine büyük ve masraflı bir bina yapmaya ne gerek var, bu iş asla doğru değildir. Bu caminin inşaatına harcanacak parayı aç insanları doyurmaya sarf etmek daha uygundur.

Yoksa bu parayı evlenmek isteyen muhtaç gençler için harcamak daha makbul olur. Ya da bu para ile yoksul hastalar tedavi edilsin vesaire Oysa aynı münafık insan söz konusu şahıs veya grup bu parayı yoksulları doyurmak, gençlere yardım veya hastaların tedavisi için harcamaya karar vermiş olsaydı, hemen farklı bir tepki gösterir ve bu kez şöyle derdi: yahu şu kentte bir tek cami bile yokken sizler neden bunca parayı bu tür işlere harcıyorsunuz!?

İslam peygamberinin (sav) yaşadığı asr-i saadette inatçı münafıklar cansız mahluklar veya sivrisinek gibi zayıf canlıların misal olarak kullanılmasını bahane etmeye başladığında Bakara suresinin 26. ayet nazil oldu ve bu insanlara şöyle cevap verdi: Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez.

Burada önemli olan nokta, Kur'an-ı Kerim'in emsalsiz fesahat ve belagatidir. Sözün fesahat ve belagati, bazen büyük mahluklar ve bazen de küçük mahluklar örnek verilmesini gerektirir. Örneğin ne zaman misal getirmekten maksat bir şeyin azametini beyan etmek ise, doğal olarak büyük mahluklar misalde kullanılır ve eğer amaç bir şeyin zayıflığını göstermekse, bu kez zayıf hayvanlara ve mahluklara işaret edilir. Bu arada zayıf ve küçük bir mahlukun yaratılışındaki karmaşıklık bile yüce Allah'ın güç ve azametini anlatmaya yettiği bilinmelidir.

Dolaysıyla sürekli büyük mahlukları veya eşyalar örnek göstermek söz ve kelamın fesahat ve belagatinin işareti değildir. Bu tür misallerin içeriğini ve hakikatini idrak eden mümin ve salih insanlar, Kur'an-ı Kerim'deki bu tür misallerin yüce Allah'ın kelamı olduğunu çok iyi bilir ve asla inkar etmeye kalkışmaz, fakat münafıklar ve kafirler inatçı ve bahane peşinde olma huylarından ötürü sürekli bahane arar ve neden Allah böyle bir misali kullandığını söyler.

Başta merhum Tebersi olmak üzere bir çok büyük müfessir Bakara suresinin 26. ayetinin tefsirinde İmam Sadık'tan (sa) bir hadise işaret etmiştir. İmam şöyle buyurur: yüce Allah'ın sivrisineği misal olarak kullanmasının sebebi şu ki sivrisinek o küçücük cüssesine karşın vücudundaki tüm organlar fil gibi büyük bir hayvanın organlarına benzemektedir ve üstelik filde olmayan iki organı daha vardı.

Gerçekte yüce Allah bu misalle yaratılışın azametini ve aynı zamanda zarafetini beyan etmeye ve dünyanın en iri hayvanına benzer bir şekilde yaratılan bu görece zayıf hayvanı düşünmek bile insanları yüce Allah'ın azametine vakıf kılacağını izah etmeye çalışmıştır.

Yine Hz. Ali'den (sa) Nahculbalağa'da yer alan bir rivayette şöyle okumaktayız: Eğer dünyadaki tüm canlı mahluklar elele verecek olursa hatta bir sivrisineği bile yaratamaz, bilakis akılları bu küçük canlının yaratılış sırları karşısında şaşıp kalır ve hepse aciz ve yorgun ve bitkin düşer ve onca çabanın ardından yenilerek bir sivrisineği bile yaratamadıklarını itiraf eder ve hatta sivrisinekleri bile yok edemediklerini itiraf etmek zorunda kalırlar. Münafıkların en büyük hatası, Kur'an-ı Kerim'in mucizelerinden birinin bu semavi kitabın fesahat ve belagatini göz ardı etmeleriydi.

Fesahat ve belagat, cazip ve çekici beyan demektir. Bir başka ifade ile güzel söze fasih ve anlamlı ve içerikli söze de beliğ denir. Kur'an-ı Kerim İslam peygamberinin (sav) tabiri ile hem caziptir ve hem içerikli ve anlamlıdır. Araplara göre Kur'an-ı Kerim o kadar fesahat ve balagatli bir kitaptı ki düşmanlar bu semavi kitabı sihirli ve büyülü kitap sanmaya başladı.

Çünkü bu kitabı dinleyen veya okuyan herkes iradesiz ona teslim oluyordu ve bu suçlama bile başlı başına Kur'an-ı Kerim'in güçlü cazibesinin işaretiydi. Bir çok insan Kur'an-ı Kerim'in bir kaç ayetini duyar duymaz iman etmiş ve Müslüman olmuştu. Bugün yine bütün edebiyat uzmanları ve düşünürler bu semavi kitabın ebedi ve azametli bir kitap olduğunu itiraf ediyor.

Evet, Kur'an-ı Kerim güzeldir. Sanat ve güzellik bu semavi kitabın cazibelerinden sayılır. Bu güzellik Kur'an-ı Kerim'in fesahat ve belagatinde, misallerinde ve öykülerinde göze çarpar. Bir başka ifade ile Kur'an-ı Kerim'in güzelliği, ayetlerin cazibesinde, harmonisinde, fesahat ve belagatinde yatmaktadır. Bu yüzden bu semavi kitabın mesajı kısa sürede bütün dünyaya yayıldı ve bugün hala aynı tazelikle gönülleri fethetmeyi sürdürüyor.