Kuranî Misaller ve Hikmetler 30

Kuranî Misaller ve Hikmetler 30

Evet, bundan önceki 29 bölüm boyunca her bölümde sizlere kurani misallerden birini anlatmaya çalıştık. Bugün son sohbetimizde yine eli sıkılığın kötü olduğu ile ilgili bir misalden söz etmek istiyoruz. Kur'an'ı Kerim’da bazı önemli terbiyevi hakikatleri aydınlatmak için beyan edilen misaller bazen basit bir benzetmedir ve bazın de dış dünyada yaşanan gerçek bir öyküdür.

Gerçekte Kur'an'ı Kerim söz konusu öyküyü bir misal kalıbında ve talim ve terbiye amaçlı beyan ediyor. Bugün size sözünü edeceğimiz 17’li ayetler de bu kategoride yer almaktadır. Yüce Allah Kalem suresinin 17 ila 33. Ayetlerinde şöyle buyurmakta: Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı. Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de, Bahçe kapkara kesildi.

Sabah olurken birbirlerine seslendiler. “Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin!" diye. Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı. "Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın “diye.(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler. Fakat bahçeyi gördüklerinde:

Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler. Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız! İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tespih etsenize" dememiş miydim? Rabbimizi tespih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler. Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar. (Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.

Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi! Bu güzel temsilin öyküsüne gelince, macera şöyle: Geçmiş ümmetlerde çok hayırsever ve iyiliksever bir insan yaşardı. Bu insanın geniş ve yeşil mi yeşil bir bahçesi vardı.

Bu cömert insan bahçesinin meyvelerini toplarken yoksulları ve muhtaç insanları da çağırır ve onlardan bahçesinde yetişen meyvelerden onlara düşen payı toplamalarını ve götürmelerini isterdi. Adamın bu hayırseverliği sayesinde bahçesi her yıl daha da verimi oluyor ve meyveleri daha bollaşıyordu. Bir gün cömert insan vefat etti. Ancak adamdan geriye kalan evlatları babalarının aksine oldukça dar görüşlü ve ele sıkı insanlardı.

Onlar bahçenin tüm meyveleri ile onlara ait olduğunu ve yoksullara karşı hiç bir sorumlulukları olmadığını düşünüyordu. Bu ham ve tecrübesiz gençler babaları yanlış bir yol izlediğini düşünüyordu. Çünkü onlara göre yoksul insanlar bahçenin meyve vermesi için hiç bir çaba sarf etmemiş ve bahçede hiç bir yatırım yapmamıştı ve bu yüzden meyvelerinden yararlanmamaları gerekirdi.

Cimri evlatlar yoksulların açlığı veya muhtaçlığı asla onları etkilemediğini savunuyordu. Ölen adamın evlatları şeytani düşüncelerini hayata geçirmek için bir plan kurdular. Kardeşler sabah erken saatlerde bütün herkes uyurken, yani güneş doğmadan ve şafak sökmeden bir kaç işçiyi yanlarına alıp bahçeye gitmeye ve tüm meyveleri toplamaya ve alıp götürmeye karar verdiler, böylece sabahleyin yoksullar ve muhtaç insanlar geldiklerinde iş işten geçmiş olacak ve bahçede hiç bir şey bulunmayacaktı. Kardeşler bu planı uygulama umuduyla yatağa girip uyudular. Fakat gece yarısı ilahi afet nazil oldu ve bahçede ne varsa yok etti.

Ertesi sabah kalktıklarında bahçedeki o güzel meyvelerden ve çiçeklerden hiç bir şey kalmamış ve ilahi afet gece yarısı bahçeyi bir kömür parçası haline getirmişti. Peki nasıl bir afet nazil olmuştu? Belki bir şimşekti. Evet gökyüzünde bir şimşek o güzel bahçeyi yakıp yerle bir etmekle görevlendirilmişti.

Eğer dünya malı ve servetine yönelik sevgi dengeli olur ve manevi amaçlara ulaşma aracı olarak bakılırsa, bu kötü bir şey değildir. Ancak eğer dünya malı ve serveti bizzat hedef ise hiç kuşkusuz tenkit edilen bir durumdur. Nitekim dünya malına aşırı ilgi, tekelcilik gibi çirkin ürünleri ve meyveleri olur.

Bu yüzden İslam dini sadece zekat ve humus gibi vacip hakları insanları malı üzerine belirliyor ve Müslümanları bunu ödemekle yükümlü hale getiriyor ve bunun yanında müstahap infakları da tavsiye ediyor. Gerçekte bencillik ve tekelcilik tehlikesi, bu tür çirkin sıfatların sadece tekelcileri etkilemekle kalmadığı ve toplumun tümünü etkilediği düşünüldüğünde daha iyi anlaşılır.

Çünkü bazen mazlumun ve mağdurun ahı büyük bir fırtınaya dönüşür ve tüm toplumu sarar. Bu yüzden en başta kendimizi bu çirkin sıfattan arındırmalı ve malımızın bir kısmını gücümüz yettiği kadar tabi, mağdurlara ve mahrum insanlara sunmalı ve bu tür işlerde Allah resülünü (sav) ve ehli beyt (sa) fertlerini izlemeliyiz.

Rivayetlere göre İmam Sadık’ın (sa) bir bahçesi vardı. Ne zaman bahçenin meyveleri yetişirse İmam bahçenin dört yanından yol açmalarını emreder ve böylece muhtaç insanların bu bahçenin meyvesinde yararlanmalarına imkan sağlardı. İmamın bahçenin kapısı olmasına karşın dört yanından kapı açılmasını emretmesinin sebebi ise, bahçenin her hangi bir kanadından geçen insanların bahçeyi dolaşıp kapısına kadar yorulmaya katlanmaya hacet olmaması içindir.

Bahçenin sahiplerinin misali bizlere zenginliğimizi ve servetimizi sadece kendimiz ve ailemizle sınırlı tutmamayı öğretmek için Kur'an'ı Kerim’de beyan edilmiştir. Servetimizden başkaları da yararlanmalı ve yoksulların hayır dualarını almalıyız ki bize bu nimetleri veren Allah da bizden razı olsun v e bereketimizi ve malımızı arttırsın.

Öte yandan insanlar genellikle bu dünyada çirkin amellerinin sonucunu görünce iki seçeneği vardır: yani ya inat eder, ya da hatasından döner. Yaşadığı olaylar tehlike çanları gibi onu gaflet uykusundan uyandırır. Onlar bu afetleri Allah katından gelen lütuf şeklinde telakki eder ve geçmişteki hatalarından utanır ve hak teala katına yönelerek tövbe eder.

Allah da hiç kuşkusuz lütfunu bu tür insanlardan esirgemez. Kimilerinin uykusu oldukça derindir ve ölümden başka hiç bir şey onları bu derin gaflet uykusundan uyandırmaz. Bu tür hadiseler bu insanları etkilemez ve gittikleri yanlış yolu fark etmez, bilakis ilahi günah yolunda hızı artır ve inatçılığını sürdürür. Bunlar gerçekte kendi saadetlerine karşı çıkar ve zaman ilerledikçe bu tür insanlar haktan daha çok uzaklaşır. Görünen o ki bahçenin sahipleri birinci yolu seçti ve ilahi lütuf ve merhamete sarılarak geçmişlerinden tövbe etti, Allah Teâlâ da onları bağışladı.