Kuranî Misaller ve Hikmetler - 2

Kuranî Misaller ve Hikmetler - 2

Kur'an-ı Kerim en büyük ilahi mucize ve insanların mutlu ve saadetli yaşamı için en iyi rehberdir. Bu semavi kitap akli kavramları daha iyi izah etmek amacı ile misal tekniğinden yararlanmıştır. Bu temsillerin özellikleri ise onları diğer misallerden ayırt etmektedir. Kur'an-ı Kerim misalleri sanatsal ve edebi yönleri ve özellikle yarattıkları görüntü, mana ve amaç itibarı ile bu semavi kitapların mucizeleridir.

Gerçekte bu misaller sonsuz ilahi ilim ve hikmetin ürünüdür. Yüce Allah bu misallerde fesahat ve belagatin zirvesinde insanların kalbini aydınlatır ve kullanılan sözcükler ve ibarelerle kullarını amaçladığı hedefe doğru yönlendirir.

Kur'an-ı Kerim temsilleri hepsi insanın doğal çevresinden alıntıdır ve böylece her çağda ve her yerde tüm insanlar için anlaşılabilir misallerdir. Kur'an-ı Kerim’de gündeme gelen konulardan biri, cahiliye çağında yaşayan Arapların yüce Allah’a ortak koşmalarıdır. Kur'an-ı Kerim bu inancı reddetmek üzere bir çok ayette konuya temas etmiş ve sahte mabutların zayıf ve güçsüz olduklarını ispat etmek üzere ibret verici misaller getirmiştir.

Yüce Allah Hac suresinin 73. Ayetinde şöyle buyurur: Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar.

İsteyen de âciz, kendinden istenen de! Rivayetlerde ise şöyle okumaktayız: Kureşli putperestler Kabe’nin çevresinde bir yığın put toplamıştı ve onları hoş kokulu sularla yıkar ve kah safran ve hatta bala bulaştırır ve çevrelerinde bir nevi tavaf ederek Lebbeyk allahümme lebbeyk, lebbeyk la şerike lek diye seslenirdi ve böylece kendi şirk ve putperestliğini ortaya koyarak muvahhid insanların bu sloganını tahrif etmeye çalışırdı. Bu cahil insanlar cansız, ruhsuz, değersiz ve alçak putları Allah’a ortak koşmaya çalışıyordu. Oysa sinekler bala bulaştırılan putların üzerine konarak besleniyordu ve cansız putlar hatta bu sinekleri bile kendilerinden uzaklaştırmaktan acizdi.

Kur'an-ı Kerim bu manzaraya misal vermek için kullanarak müşriklerin ne denli mantıksız ve pasif insanlar olduklarını ortaya koyuyor ve müşriklere hitap ederek bu manzarayı iyice seyretmelerini ve mabutlarının nasıl sineklerin ele ayağı altında kaldıklarını ve kendilerini bile savunacak güçleri olmadığını buyuruyor ve ardından soruyor: Acaba sorunlarınızın çözümü için şu değersiz putlara mı sarılırsınız? Müfessirler putperestlik etkenlerini irdelerken, geçmişte putların hiç bir asaleti olmadığın ve sadece kutsallık simgeleri olduklarını belirtiyor.

Örneğin ne zaman ilahi bir peygamber veya Allah katında önemli yeri olan ve halkla yüce Allah arasında bir aracı gibi görünen büyük bir evliya fani dünyadan ayrılırsa, insanlar onu anmak için heykelini yapıyor ve bu heykele, esas o saygın evliyanın hatırı için saygı gösteriyordu. İnsanlar bazen güneş ve ay ve bunlara benzer nur ve ışık kaynağı şeylerin heykelini yapıyor ve bu heykellere veya putlara tapmaya başlıyordu. Bazen de insanlar Kabe diyarı gibi kutsal bir diyardan bir parça taş beraberlerinde götürerek uygun bir yere bırakıyor ve onu görünce ruhani ziyaretini anıyordu, fakat zamanla bu bağlantı unutuluyor ve o taş bağımsız bir şekilde ilgi odağına yerleşiyor ve tapılıyordu.

İşte bu durumlar insanların şirk ve putperestliğe sapma noktası oluyordu. Cahiliye çağında yaşayan Araplar dünyanın yaratılışı konusunda muvahhid insanlardı ve dünyayı ve insanları bir tek yaratanın yarattığına inanırdı ve o da, Allah’tı. Cahiliye Arapları asla Allah’a şirk koşmazdı. Kur'an-ı Kerim ayetlerine göre Arapların büyük çoğunluğu dünyanın bir tek yaratanı olduğuna inanırdı, nitekim Zuhruf suresinin 9. Ayetinde şöyle okumaktayız: Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; "Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı" derler.

Fakat dünyanın tedbir edilmesi ve yönetilmesi meselesine gelince, yaptıkları putları Allah’a ortak olduğuna inanırdı. Kur'an-ı Kerim bu tür inançları eleştirirken Yusuf suresinin 39. Ayetinde şöyle buyurur: ...Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı? Kur'an-ı Kerim’in başka ayetleri de cahiliye Arapları zafer, izzet ve azamet gibi durumların da putların elinde olduğuna inandığını ve onlara tapmalarının sebebi de onların gönlünü kazanarak savaşta zafer kazanmak ve izzetli yaşamak istemelerinden kaynaklandığını belirtiyor.

Kur'an-ı Kerim bu gerçeğe Yasin suresinin 74. Ayetinde şöyle beyan ediyor: Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah'tan başka ilâhlar edindiler. Kur'an-ı Kerim bir çok ayetlerde putperestleri cahillikleri ve dar görüşlü olmaları yüzünden serzeniş ediyor ve bu putların sahte tanrılar olduklarını ve onlara hiç bir yararı veya zararı olamayacağını belirtiyor.

Nitekim Isra suresinin 56. Ayetinde yüce Allah şöyle buyuruyor: (Resûlüm!) De ki: "Allah'ı bırakıp da (ilâh olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler." Yüce Allah ve Resülünün putların ve sahte tanrıların acizliğini ve değersiz olduklarını beyan etmeleri bu putların değerini putperestlerin gözünde düşürüyordu.

Nitekim Hz. İbrahim de halk kentin dışına çıktığında eline bir balta alıp putları kırdı ve daha sonra baltayı en büyük putun omuzundan astı. İnsanlar dönünce Hz. İbrahim’den putları kimin kırdığını sordu. o hazret de cahil insanlara verdiği cevapla aslında onları düşünmeye yöneltti. Hz. İbrahim putperestlere, putları büyük put kırdı, gidin ondan sorun, eğer konuşabiliyorsa, dedi. Kur'an-ı Kerim bu diyaloğu şöyle anlatıyor: Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler. Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi.

Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler. Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler. İbrahim: Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hâla tapacak mısınız? Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun!

Siz akıllanmaz mısınız? Putperestlerin taptığı ve karşılarında secde ettikleri bu putlar hatta bir sineği bile yaratmak bir yana dünyanın tüm putları bir araya gelse bile bundan acizdi. Bir gün Abbasi halife Mansur minberde konuşurken burnunun ucuna bir sinek kondu. Mansur sineği uzaklaştırdı, ama biraz sonra sinek bu kez Mansur’un gözüne kondu. Mansur yine sineği kovdu, fakat sinek öbür gözüne kondu.

Öfkelenen Mansur kendi yüzüne bir tokat attı, sinek uçtu gitti, başka yere kondu. Mansur minberden inince öfke ile seçkin alim Amr Bin Ubeyd’den Allah neden sineği yarattığını sordu.

Amr şöyle karşılık verdi: Belki zalimlerin ve isyankarları aşağılamak ve horlamak içindir. Mansur bunu neye istinaden söylediğini sordu. Amr, Hac suresinin 73. Ayetini okudu: Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de âciz, kendinden istenen de! Evet, gerçi insan mahlukların eşrefidir ve hepsinden üstündür, ama kah o kadar acizleşir ki hatta bir sineği bile kendi üzerinden kovamaz.