Kur’an-ı Kerim Okumanın Adabı

Kur’an-ı Kerim Okumanın Adabı

Kur’an-ı Kerim Okumanın Zahiri ve Batini Adabı

Kur’an-ı Kerim Okumanın Adabı

Kari, nur’ul Envar Kur’an’ın önünde oturduğunda ve ayet ve ayetleri onun ruhunu aydınlattığında yüce bir kaynağın huzurundadır:

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا ٱلذِّكْرَ

“Biz zikri nazil ettik.”[1]

Yüce Allah’la aynı sözü söylemektedir:

هُوَ ٱلَّذِى خَلَقَ لَكُم مَّا فِى ٱلْأَرْضِ جَمِيعًا

“Yerde olanların hepsini; sizin için yaratan O'dur.”[2]

Rabbin zatı o kadar azametlidir ki hiçbir kalbin onu tasvir etmeye gücü yetmez ve Rabbin kelamını temiz kalplerden başkası anlayamaz.

Bu sahifenin semasında uçan kuşun bazı adaba riayet etmesi uygun olacaktır. Kendisini bazı güzelliklerle süslemelidir ki kalbi o kelamın derinliklerini anlayabilsin. Kur’an tilavetlerinden daha fazla faydalanabilmek için Kur’an ve İslami rivayetlerde bazı düsturlar verilmiştir ki onlara riayet etmek güzel olacaktır. Bu adab ana bir bakışla iki bölüme ayrılır:

Zahiri adab ve batini adab.

a) Zahiri Adab:

1- Taharet ve temizlik

Kur’an tilavetinin zahiri adabından birisi şudur ki kari kıraat anında temiz olsun. Çünkü Kur’an’ın batınına, batını temiz olandan başkası ulaşamaz. Kur’an’ın zahirine de zahiri taharet olmadan (abdest, gusul…) dokunulamaz. Kur’an buyuruyor:

لَّا يَمَسُّهُۥٓ إِلَّا ٱلْمُطَهَّرُونَ

“Ona, temiz olanlardan başkaları dokunamaz.”[3]

Elbette bu taharet olmadan Kur’an okunursa günah yapılmıştır ve okunan Kur’an’ın sevbabı yoktur manasına gelmiyor. Sadece sevabı azalmaktadır. Ama Kur’an’ın hat ve kelimelerine abdestsiz dokunmak haramdır.

2- Vikar ve Kıble’ye Riayet

Kur’an karisi Kur’an’ın hürmetini korumalıdır. Mekan, zaman ve ortamı Kur’an tilavetine uygun seçmelidir ve ilahi kelamın azamet ve şanını yere salmamalıdır. (Yürürken, araba sürerken ya da banyoda…) Mümkün olduğu mertebe kıbleye doğru durmalı ve vücudu sakin olmalıdır.

3- Kur’an’ın Üzerinden Okumak

İslami kaynaklarda Kur’an’a bakmak ibadet sayılmıştır. Resulullah (s.a.a) buyurdu:

اَلنَّظَرُ فِی ثَلاثَةِ اَشیاءٍ عِبادَةٌ... وَ فِی المُصحَفِ

“Üç şeye bakmak sevaptır ve bunlardan birisi de Kur’an’dır.”[4]

Başka bir rivayette ise şöyle buyurmuştur:

اَفضَلُ عِبادَةِ اُمَّتِی تِلاوَةُ القُرآنِ نَظَراً

“Ümmetimin en büyük ibadeti Kur’an’ı yüzünden okumaktır.”[5]

Yine Resulullah (s.a.a) buyurdu:

اَلنَّظَرُ فِی المُصحَفِ مِن غَیرِ قِرائَةٍ عِبادَةٌ

“Kur’an’ın okumadan sadece hatlarına bakmak bile sevaptır.”[6]

Yine Resulullah (s.a.a) buyurdu:

اُعطُوا اَعیُنَکُم حَظَّها مِنَ العِبادَةِ قالُوا وَ ما حَظٌّها مِنَ العِبادَةِ یا رَسُولَ اللهِ؟ قالَ: اَلنَّظَرُ فِی المُصحَفِ وَ التَّفَکُّرُ فِیهِ وَ الإِعتِبارُ عِندَ عَجائِبهِ

“Gözlerinize ibadetten fayda verin. Sordular: ‘Ya Resulellah (s.a.a) gözlerin ibadetten faydası nedir?’ Resulullah (s.a.a) buyurdu: ‘Kur’an’a bakmak, onda düşünmek ve onun olağanüstülüğünden dersler almak.’”[7]

4- İstiaze

‘İstiaze’ lügatta ‘sığınmak’ manasındadır, ıstılahta ise ‘kötülüklerden ve Şeytan’dan Allah’a sığınmak’ manasındadır.

Kur’an karisi Kur’an tilavet etmeden önce yüce Allah’tan onu Şeytan’ın şerrinden korumasını ister ki tilaveti gösterişten ve riyadan uzak olsun. Kur’an okurken kalbi huzurlu olsun ve Kur’an ayetleri onda etki etsin.

İstiaze için Kur’an ilimleri ve kıraat kitaplarında çeşitli cümleler zikredilmiştir ki bazılarını zikrediyoruz:

اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّیطانِ الرَّجِیمِ

اَعُوذُ بِاللهِ السَّمِیعِ العَلِیمِ مِنَ الشَّیطانِ الرَّجِیمِ

اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّیطانِ الرَّجِیمِ اِنَّ اللهَ هُوَ السَّمِیعُ العَلِیمُ

اَعُوذُ بِاللهِ السَّمِیعِ العَلِیمِ مِنَ الشَّیطانِ الرَّجِیمِ اِنَّ اللهَ هُوَ السَّمِیعُ العَلِیمُ

تَستَعِیذُ بِاللهِ مِنَ الشَّیطانِ الرَّجِیمِ

Bu cümlelerden hangisi istiaze için daha uygundur konusunda üstatların farklı görüşleri vardır. Bu cümlelerden herhangi birisini seçen üstatlarında da tabi ki bir açıklama ve nedeni vardır. Ama kıraat üstatları içerinde çoğusu şu cümleyi seçmişlerdir:

اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّیطانِ الرَّجِیمِ

“Kovulmuş Şeytan’dan Allah’a sığınırım.”

Bazı kitaplarda bu cümlenin icmanın kabulü olduğu zikredilmiştir.

(اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّیطانِ الرَّجِیمِ

) cümlesi iki nedenden dolayı diğerlerinden daha iyidir:

  1. Yüce Allah Nehl suresinin 98. ayetinde Hz. Peygamber’e (s.a.a) hitaben buyuruyor:

فَإِذَا قَرَأْتَ ٱلْقُرْءَانَ فَٱسْتَعِذْ بِٱللَّهِ مِنَ ٱلشَّيْطَـٰنِ ٱلرَّجِيمِ

“Kur’an okuyacağın zaman, kovulmuş Şeytan’dan Allah'a sığın.”

Doktor Abdulfettah Kazi, Eş’ar’i Şatibiyye şerhinde şöyle yazıyor: ‘Ne zaman Kur’an okumak istersen ve nasıl bir kıraat olursa, Kur’an’ın hangi cüzünden, surenin başından ya da sonundan kıraatin başında aşikar bir şekilde ve Nehl suresinde geldiği cümleyle istiaze oku. Ayete yakınlığından ve kelimelerin ve harflerin kısalığından dolayı okunması da kolaydır.’[8]

  1. Yedi kıraat üstadının seçmiş olduğu cümledir. İbn-i Cezeri “اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّیطانِ الرَّجِیمِ” cümlesini tüm kıraat üstatlarının seçmiş olduğu bir cümle olarak bilmektedir.[9]

Aynı şekilde değerli müfessirlerden Merhum Tabersi Mazenderani’de bu cümleyi kıraat üstatlarının büyük bir bölümünün tercih ettiğini yazmaktadır.[10]

5- Besmele

Besmele “بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ” cümlesinin kısaltılmışıdır. “بَسمَ” “بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ” cümlesindendir ve “لَه”, “الله” kelimesine işaret etmektedir. Arapça da “بَسمَلَ” yani “بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ”.

Karinin vazifelerinden birisi Kur’an tilavetini “” cümlesiyle başlamasıdır. Allah’ın Peygamberine (s.a.a) Kur’an öğretirken buyurduğu gibi:

ٱقْرَأْ بِٱسْمِ رَبِّكَ ٱلَّذِى خَلَقَ

“(Ey Peygamber) Oku yaradan Rabbinin adıyla.”[11]

6- Kıratta Tertil

Tertil, Kur’an’da harflerin doğru söylenmesi ve vakf yerlerinin bilinmesidir.

Kur’an’ın tertille okunmasından kasıt, manasına dikkat ederek, doğru ve tane tane okunmasıdır.

Kur’an’da düşünme ve tedebbürün bir yolu da onu huzurla tane  tane okumaktır ve buna da tertil denilmektedir.

Tertilin manasında İmam Ali’den (a.s) şöyle nakledilmiştir:

حِفظُ الوُقُوفِ وَ اَداءُ الحُرُفِ

“Tertil, doğru vakf yerlerine riayet ve harfleri doğru söylemektir.”

Yine Hz. Ali’den (a.s) şöyle nakledilmiştir ki Resulullah’tan (s.a.a) “” ‘Kur’an’ı tane tane oku’ ayeti hakkında soru soruldu. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:

بَیِّنهُ تَبیِیناً وَ لا تَهُذُّهُ هَذَّ الشِّعرِ قِفُوا عِندَ عَجائِبِهِ وَ جَرِّحُوا بِهِ القُلُوبَ وَ لا یَکُن هَمُّ اَحَدِکُم آخِرَ السُّورَةِ

“Kur’an ayetlerini açık oku. Şiir gibi aceleyle okuma. Onun olağanüstülüğüne dikkat et. Kalpleriniz Kur’an vesilesiyle yumuşatın. Surenin sonuna ulaşmak için acele etmeyin.”[12]

7- Kıraat halinde hüzün ve ağlama

Kur’an okumanın adabından birisi de Kur’an’ı hüzünle okumaktır. Kıraat ederken Berzah ve Kıyamet’te yaşayacağımız halimizi düşünüp ağlamaktır.

Resulullah (s.a.a) buyurdu:

“Kur’an’ı okuyunuz ve ağlayınız ve eğer ağlamanız yoksa kendinizi ağlar gibi yapınız.”[13]

İmam Sadık’tan (a.s) olan bir rivayette şöyle buyuruyor: “Kur’an okurken hüzünlenmekten maksat şudur ki Kur’an kıraati durumunda kari emirler, nehiyler, vaatler, Cennet, Cehennem ve insani teklif ve sorumluluklar üzerinde düşünsün ve sonra vazifeler karşısında kendi eksikliklerini düşünsün. Bu durumda hüzünlenecektir. Başka bir tabirle kendi akıbeti için hüzünlü olsun.”[14]

8- Kur’an’ı yüksek sesle ve az sesle okumak

a- Yüksek sesle okumak

İmam Bakır (a.s) buyurdu: “İnna enzelnah’ı yüksek sesle okuyan kimse (Allah yolunda) silahla savaşan asker gibidir ve onu yavaş sesle okuyan kimse Allah yolunda kendi kanına bulanmış gibidir.” [15]

İmam’ın (a.s) kelamından anlaşılıyor ki Kur’an’ı yüksek sesle de yavaş sesle de okumanın sevabı vardır. Kur’an okuyucu kendi hal ve durumunu nazara alarak bu iki yoldan birisini alarak Kur’an okuyabilir. Bazen şartlar gereği Kur’an’ı yüksek sesle okumak daha faziletli olabilir. Bazen ise Kur’an’ı yavaş okumak zaruri olabilir.

İmam Sadık (a.s), Muaviye b. Ammar’ın yüksek sesle Kur’an okumak konusundaki sorusuna verdiği cevapta buyurdu: ‘(Kur’an’ı yüksek sesle okumanın) sakıncası yoktur. İmam Seccad’ın (a.s) Kur’an okuma sesi herkesten daha güzeldi ve yüksek sesle Kur’an okurdu ki ev halkı dinlesinler.”

İmam Bakır’ın (a.s) kendisi de Kur’an okumada sesi herkesten daha güzeldi. Geceleri, gece namazı ve Kur’an okumak için uyanırdı ve yüksek sesle Kur’an okurdu. Su taşıyanlar ve yoldan geçenler durarlar ve onun tilavetini dinlerlerdi.”[16]

b- Kur’an’ı alçak sesle okumak

Bu konuda Şia ve Ehlisünnet hadis kitaplarında gelmiş olan hadislere baktığımızda aşağıdaki durumlarda Kur’an’ı yavaş okumak daha uygundur:

  1. Yüksek sesle Kur’an okumanın riya (kendini göstermek) olmasından korkulması halinde. Çünkü riya ibadetin değerini yok ettiği gibi insanın Allah’tan uzaklaşmasına da neden olur.
  2. Kur’an’ı yüksek sesle okumanın başkalarını rahatsız edeceği durumlarda. Mesela komşuların dinlenme zamanında, ya da öyle bir yerde ki yüksek sesle Kur’an okumak ibadet edenlerin rahatsız olmasına sebep olacağı durumlarda. Bir grup camide ibadet halindeyken, Kur’an okumak onların rahatsız olmasına sebep olacaksa Kur’an yüksek sesle okunmamalıdır.
  3.  Yüksek sesle Kur’an okumanın insanın sağlığına zararı olacağı durumlarda. Böyle bir durumda insanın yüksek sesle Kur’an okumaya hakkı yoktur. Çünkü Kur’an okumak müstehaptır ama bedene zarar vermek haramdır. Müstehap bir işi yerine getirmek için haram yapılamaz.

9- Arap Lehçesiyle Kıraat

Kur’an’ın önemli adabından birisi de onu Arap lehçesiyle okumaktır. Yani dili Arapça olmayan her Müslüman’ın Kur’an’ı Arap lehçesiyle okumaya çalışması müstehaptır.

Resulullah (s.a.a) buyurdu:

اِقرَؤُوا القُرانَ بِاَلحانِ العَرَبِ وَ اَصواتِها

“Kur’an’ı Arap lehçe ve makamlarıyla okuyunuz.”[17]

Elbette Kur’an’ı Arap lehçesiyle okumanın basamakları vardır. Kur’an karisi bu basamakları öğrenmek ve uygulamak için özel çaba sarf etmelidir.

Bu kitapta da Kur’an kıraatinin temelleri ve kuralları Arap lehçesine dikkat edilerek öğretilmeye çalışılmıştır ki öğrenci bu kurala riayet ederek Kur’an okumanın adabına başarı sağlasın.

10- Güzel Sesle Okumak

Kur’an kıraatinin adabından birisi de şudur ki insan Kur’an’ı güzel sesle okusun. Ayetleri güzel olan Kur’an’ı Kerim eğer sesi de güzel olan birisi tarafından okunduğu takdirde güzelliği iki kat olacaktır ve yüreklere etki edecektir. Kur’an’ı güzel sesle okumak o kadar önemlidir ki Resulullah (s.a.a) onu Kur’an’ın süsü olarak adlandırmıştır:

اِنَّ لِکُلِّ شَیئٍ حِلیَةٌ وَ حِلیَةُ القُرانِ الصَّوتُ الحَسَنُ

“Her şeyin bir süsü vardır ve Kur’an’ın süsü de güzel sestir.”[18]

11- Kur’an Okunurken Susmak ve Dinlemek

Kur’an ayetleri okunurken susmak ve dinlemek Kur’an kıraatinin zahiri adabından birisidir. Kur’an meclisinde riayet edilmelidir. Bu Kur’an’ın kendisinin tavsiye ettiği bir noktadır:

وَإِذَا قُرِئَ ٱلْقُرْءَانُ فَٱسْتَمِعُوا۟ لَهُۥ وَأَنصِتُوا۟ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

“Kur’an okunduğu zaman ona kulak verin, dinleyin ki merhamet olunasınız.”[19]

Ayette ‘insat’ (susmak) ve ‘istima’nın (dinlemek) birlikte gelmiş olması zahiri sukuta ve düşünmeye tekittir. Buna göre insat ve istima, zahiri sukutla birlikte düşüncenin de Kur’an’ın mesajını alma için pür dikkat olmasıdır.

Allame Tabatabai (r.a) bu ayetin tefsirinde şöyle der: ‘İnsat, istimayla birlikte olan bir sukuttur. Bazıları ‘sukutla dinlemek’ manasında olduğunu söylemişlerdir. “انصت الحدیث و انصت للحدیث” yani hadisi susmuş olduğu bir halde dinlerdi. “انصته غیره” yani başkası onun sözünü dinledi ve “انصت الرجل” yani sustu. O zaman konusu geçen cümlenin manası şudur; “Kur’an’ı susarak dinleyin”.[20]

Kur’an dinlerken susmak, Kur’an mahfillerinin adabındandır ki bu vesileyle ilahi ayetlere dikkat etmek ve tedebbür etmek mümkün olacaktır. Kalbin yumuşamasını, ruhsal bir inkılap ve ağlamayla birlikte bir korkuya vesile olur. Kur’an bu konuda buyuruyor:

ٱللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ ٱلْحَدِيثِ كِتَـٰبًا مُّتَشَـٰبِهًا مَّثَانِىَ تَقْشَعِرُّمِنْهُ جُلُودُ ٱلَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَىٰ ذِكْرِٱللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُدَى ٱللَّهِ يَهْدِى بِهِۦ مَن يَشَآءُ ۚ وَمَن يُضْلِلِ ٱللَّهُ فَمَا لَهُۥ مِنْ هَادٍ

“Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitap'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitap'tan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğru yola eriştirir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz.”[21]

12- Kıraat Öncesi ve Sonrası Dua

Kur’an kıraatinin adabından birisi de şudur ki Kur’an karisi kıraata başlamadan önce ve kıraat sonrasında Masumlardan (a.s) bu konuda nakledilmiş olan dualardan okusun. Dua kulun mabuduyla bağlantı kurmasına vesiledir. Kur’an’ın buyurduğu gibi ‘eğer insanın duası olmasaydı, Allah ona hiç lütuf etmezdi’:

قُلْ مَا يَعْبَؤُا۟ بِكُمْ رَبِّى لَوْلَا دُعَآؤُكُمْ

“De ki: ‘İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?”[22]

Duanın kabul olduğu zamanlardan birisi de Kur’an tilavetinden öncesi ve sonrasıdır. Kur’an karisinin tilavet öncesi ve sonrası dua okumaya kendisini alıştırsa ne güzel olur.

13- “صَدَقَ اللهُ العَلِیُّ العَظِیمُ” demek

Her tilavetin sonrasında “صَدَقَ اللهُ العَلِیُّ العَظِیمُ” yani ‘Doğru söyledi yüce ve yüksek olan Allah’ demek müstehaptır.

b- Kur’an Tilavetinin Batıni Adabı

1- Kur’an tilavetinde ihlas

Kur’an tilavetinde ihlas şudur ki Kur’an karisi tilavetin başından sonuna kadar sadece Allah’ın rızasını nazarda tutsun. Allah katında ibadetlerin kabul olmasının en önemli noktası halis niyetle yapmaktır.

İmam Sadık (a.s) buyurdu:

اِنَّما الأَعمالُ بِالنِّیاتِ

“İnsanların amelleri niyetlerine göredir.”[23]

İmam Sadık (a.s) Kur’an karilerinin üç kısım olduğunu buyurdu: “Bir grup başkaları ona Kur’an karisi desinler (övsünler) diye Kur’an öğrenirler. İkinci grup ise insanlar, ‘ne güzel sesi var’ desinler diye Kur’an öğrenirler. Bu iki grubunda okumasının bir hayrı yoktur. Ama üçüncü grup Kur’an’ı Allah rızasını kazanmak ve ona amel etmek için öğrenirler. Başkalarının bilip bilmemesi onları fazla ilgilendirmez. Bu grup Kur’an okumaktan hayır ve fayda göreceklerdir.”[24]

Kur’an karisini şunun farkında olmalıdır ki Şeytan’ın ibadete engel olmak için pusuya yatmış olduğu yerlerden birisi de Kur’an tilaveti zamanıdır. Özellikle eğer Kur’an karisi toplumun önünde ve bir programda tilavet yapıyorsa. Tilavette ihlâsla Şeytan’ın şerrinden âmânda olunabilinir. Kur’an kıraati zarfında aklımızda olsun ki Kur’an Allah’ın kelamıdır ve ondan üstün hiçbir söz yoktur.

2- İlahi Kelamın Azametinin Bilinmesi

Kur’an karisi tilavet ederken ilahi ayetlerde tedebbür etmelidir ve ayetlerin manasını ve mesajını almaya çalışmalıdır. Her ayetin açıklamasını ve konusunu anlamaya çalışmalıdır.

Tilavet eden ne kadar yüce bir kelamla karşı karşıya olduğunu bilmelidir. Yaratanın, insana lütuf, rahmet ve inayetinin göstergesi olan bir kelam.

Kelamın azametini anlamak, Allah’ın kullarına fazl ve lütfunu anlamaktır. Bu kelamı kendi celal arşından insanın anlayış düzeyine indirmiştir. Allah, kendi zatına kaim olan kendi kelamının manalarının anlaşılması için insanların anlama sathına indirerek lütfettiğini düşünmek lazım. Bu sıfatların beşeri sıfatlar olan harfler ve sesler vesilesiyle tecelli etmiştir. Kur’an karisi ilahi kelamı sadece okumakla yetinmeyip o kelamdan ders almalıdır. İlahi kelamın azametini anlamak, onun içeriği üzerine düşünmeden başka yolla elde edilemez.

3- Mütekellimi Tazim Etmek

Kur’an karisi tilavetin başında Kur’an’ı söyleyenin azametine dikkat etmelidir ve Kur’an’ın insan sözü olmadığını bilmelidir. Kur’an’ın zahirine taharet olmadan dokunulmadığı gibi, onun mana ve hakikati de kalbin çirkin sıfatlardan tahareti ile mümkün olacaktır. Tilavet esnasında şunun farkında olmalıdır ki bu sözlerin sahibi tüm varlığın yaratıcısı ve tüm canlıların rızık verenidir. Tüm varlık alemi onun gölgesi altında fazl ve rahmetinden faydalanmaktadır. Nimet verirse fazlından ve eğer cezalandırırsa adaletindendir. Sonunda da karar verip ‘bunlar Cennet ve bunlar Cehennem ehlidir’ diyen de O’dur. Bu gerçekler üzerinde düşünmek Kur’an’ı söyleyenin azamet ve yüceliğini kalbe oturtur ve kelamı etkili kılar. İnsanlar için kelamın kendisi gibi söyleyeni de önemlidir. Kelamın itibarı söyleyenini itibarıyla bağlantılıdır.

4- Kalp Huzuru ve Nefis Sözünün Terki

Batini adaptan birisi de kalp huzuru ve nefis sözünün terkidir. İnsanın önem vererek Kur’an okuması gereklidir.

يَـٰيَحْيَىٰ خُذِ ٱلْكِتَـٰبَ بِقُوَّةٍ” ayet-i kerimesindeki ‘kuvvet’ bu manaya tefsir edilmiştir. Yani “Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl”[25].

İnsanın Kur’an kıraati esnasında kalbini Allah’tan gayrına uzak etmeli ve sadece Allah’ın azamet ve celalını düşünmelidir. “Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl” denmesi yani ‘Kur’an okurken vücudunu tüm boş şeylerden arındır ve tüm teveccühün ona olsun.”

Zihin kontrolü ve zihnin bir meseleden başka meselelere yönelmesini engellemek çok zor bir şeydir ve alıştırmaya ihtiyacı vardır. ‘zihin dağınıklığı’ çok kolay kontrol altına alınabilecek bir şey değildir. Kalp huzuru da zihnin toplanmasından başka bir şey değildir. Kur’an okuyanın sadece okuduğuna teveccüh etmeli ve kelimeleri söylemesi alışkanlıktan dolayı olmamalıdır. Kur’an karisi dikkatle dinlediği miktardan payda alacaktır. Dikkatsiz okunan ise boşa akan ve tarlayı doyurmayan su gibidir. Kur’an karisi, tilavet esnasında tüm teveccühü ona olmalı ve kalbine başka hiçbir düşünce getirmemelidir.

5- Tilavet ve Kur’an’da Tedebbür

Kur’an okuyanın ve Kur’an’ı dinleyenin ilahi ayetler üzerine düşünmesi ve tedebbür etmesi gereklidir. Allah’la konuşuyor ve Allah’ta onunla konuşuyor gibi. Ayetlerin mefhum ve manası üzerinde düşünerek ilahi nurun üzerine yansımasını sağlamalı ve manevi bir ortamda nefes almalıdır.

Allah bazı ayetlerde Kur’an’da tedebbürü, Kur’an’ın nüzulu için hedef olarak zikretmiştir:

كِتَـٰبٌ أَنزَلْنَـٰهُ إِلَيْكَ مُبَـٰرَكٌ لِّيَدَّبَّرُوٓا۟ ءَايَـٰتِهِۦ وَلِيَتَذَكَّرَأُو۟لُوا۟ ٱلْأَلْبَـٰبِ

“(Resulüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.”[26]

Allah, ayetler üzerinde düşünmeyi övmüş ve düşünmemeyi ise kınamıştır:

أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ٱلْقُرْءَانَ أَمْ عَلَىٰ قُلُوبٍ أَقْفَالُهَآ

“Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?”[27]

Aynı şekilde, Kur’an’da tedebbürü Kur’an’ın mucizelerinden birisini anlamanın yolu olarak zikredilmiştir:

أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ٱلْقُرْءَانَ ۚ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِندِ غَيْرِٱللَّهِ لَوَجَدُوا۟ فِيهِ ٱخْتِلَـٰفًا كَثِيرًا

“Kuran'ı durup düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, onda çok aykırılıklar bulurlardı.”[28]

Kur’an’da tedebbür, yani Kur’an okuyucu kelimelerin manasını düşünmeden sadece kelimeleri okumakla yetinmesin ve onu kıraat ederken Kur’an’ın manası üzerinde de düşünsün ve ondan öğüt alsın.

İmam Ali’den (a.s) şöyle nakledilmiştir:

“Kur’an’ı hızlı hızlı okumayın, amacınız sadece sureyi sona ulaştırmak olmasın ve kalplerinizin huşu bulması gereklidir.”[29]

Hz. Ali (a.s) başka bir rivayette şöyle buyuruyor:

“Kur’an’ı öğrenin, çünkü o en güzel sözdür ve onda tefekkür edin çünkü bahardır.”[30]

6- Anlama Engellerini Kaldırmak

Kur’an kıraatinin bir diğer adabı da şudur ki Kur’an okuyanın amacı Kur’an’ı anlamak olduğundan dolayı, onu anlamakta yüreğinde oluşmuş olan engelleri kaldırmalıdır. Çünkü kalpte eğer anlamak için engeller ve perdeler bulunursa Kur’an’ın manalarını anlamak mümkün olmayacaktır. Çünkü Kur’an’ın manası melekuttandır ve melekuta bakmakta hicapların olmasıyla mümkün olmayacaktır.

Resulullah (s.a.a) buyurdu: “Eğer şeytan ademoğullarının kalplerine üflemeseydiler, insanlar alemin melekutuna bakarlardı.”[31]

Hicapları kaldırmanın ve Kur’an’ın manasını anlamanın ilk yolu insanın kendisinden kötü sıfatları uzaklaştırması ve yerine güzel sıfatları yerleştirmesidir. Batıni kötülükleri kendisinden uzaklaştırmalı ve yüreğinde temizliği oluşturmalıdır. Amelde de günahlardan kaçınmalı ve kendisini günahlara ve çirkinliklere bulaştırmamalıdır çünkü kötülüklere bulaşmış olanların Hakk’ın sırlarına doğru yolu yoktur.

7- Huşu ve Kalbin Etkilenmesi

 Kur’an kıraatinin batini adabından birisi de şudur ki okuyucu vardığı her ayetin manasına göre kalbi etkilensin ve hüzünlensin. Ulaştığı her ayette manasına göre kalbinde, hüzün, korku ve ümit oluşsun. Elbette insanın Kur’an’a olan marifeti ne kadar fazla olursa huşusu ve etkilenmesi de daha fazla olacaktır.

Kur’an şöyle buyuruyor:

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِٱللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ ٱلْحَقِّ

“İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi?”[32]

Buna göre Kur’an kıraatinin batini adabından birisi şudur ki ilahi ayetleri okuyan o ayetlerden etkilenmelidir, ayetin içeriğini bilerek hüzne göre hüzünlenmeli, ümit veren ayetlerde sevinmelidir. Okuduğu ayete göre yüreğinde ona uygun haleti bulabilmelidir. Azap ayetlerine vardığında korkmalı, bağışlama ayetine vardığında sevinmeli ve Cennet ayetlerine ulaştığında ümitlenmelidir.



[1] Hicr 9

[2] Bakara 29

[3] Vakıa 79

[4] Bihar’ul Envar C10 S368 Mizan’ul Hikme Nazar babı Hadis 19967

[5]

[6] Bihar’ul Envar C99 S65

[7] Kenz’ul Emmal Hadis 5662

[8] El-Vafi fi Şerh’iş Şatibiyye fi’l kıraat’is Seb’e S41

[9] Enneşr’u fi’l Kıraat’il Aşr C1 S243

[10] Mecme’ul Beyan C1 S37

[11] Alak 1

[12] Kenz’ul Emmal C2 S205 Hadis 3035

[13] Meheccet’ul Beyza C2 S225

[14] Usul-u Kafi C2 S614

[15] Vesail’uş Şia C4 S857

[16] Vesail’uş Şia C4 S858

[17] Cami’ul Ahbar ve’l Asar C1 S24

[18] Cami’ul Ahbar ve’l Asar C1 S24

[19] Araf 204

[20] El-mizan C8 S382

[21] Zümer 23

[22] Furkan 77

[23] Bihar’ul Envar C67 S210

[24] Vesail’uş Şia C4 S846

[25] Meryem 12

[26] Sad 29

[27] Muhammed (s.a.a) 24

[28] Nisa 82

[29] Nehc’ul Belaga Hutbe 110

[30] Tuheffu’l Ukul S50

[31] Meheccet’ul Beyza C2 S241

[32] Hadid 16