Kur'an'ın İnsan Hayatındaki Rolü

Kur'an'ın İnsan Hayatındaki Rolü

İnsan beden ve ruh, aşina ve yabancı, ayan ve gayb bileşimi bir varlıktır. İnsan için aşina olan, ruh; yabancı olan ise bedendir.

Hamd ve sena, âlemlerin Rabbi Allah’adır; salat ve selam, yüce peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.a), masum Ehlibeyt’ine (a.s) ve seçkin ashabınadır.

Değerli okurlara sunduğumuz, uzunca da olsa bu yazı dizisi, yılların ürünü olan bir araştırma olup “İnsan Hayatında Kur’an’ın Rolü”‌ ana başlığını taşımakta ve konuya Kur’anî, rivaî, irfanî, bilimsel açıdan yaklaşmaktadır.

Okuyucularımız için yararlı olmasını yüce Allah’tan temenni ediyoruz.

Kur’an Okumak

İnsan beden ve ruh, aşina ve yabancı, ayan ve gayb bileşimi bir varlıktır. İnsan için aşina olan, ruh; yabancı olan ise bedendir.

   Şair bu gerçeğe şöyle temas etmektedir:

  “Öz işinle uğraş, sana ne elden

  Başka vadilerde ev kurmak neden

  Kim sana yâddır bil? Bu haki tenin!

  Bundan dolayıdır senin kederin

   Miski tene değil, canına payla

   Misk nedir? Allah`tan, adından başka!

   Misk içre olsa da şu beden eğer

   Ölüm günü iğrenç kokusun verir.”‌

  “Çün tenin yarısı ayıp yurdundan

    Diğer yarısı da gayıb yurdundan”‌

İnsanın bedeni yemekle beslenir ve güçlenir; yemeği terk etmekle de zayıflar, erir gider. İnsanın ruhu da aynen bedeni gibi kendine uygun gıda ile gelişir/beslenir; onu terk etmekle de yıpranır gider.

İnsan ruhu, semavî kelamı dinlemekle ve kökü gayb âleminde olan sözleri duymakla beslenir/gelişir; çünkü gayb kökenli ruh, ancak gayb kökenli gıdayla beslenir ve olgunlaşır.

      İrfan ehli şairler, bu gerçeğe şöyle değinmişlerdir.

      “Hayvan ot yiyerek gelişir sade

      İnsansa gelişir izzet, şerefle

      İnsan olgunlaşır kulak yoluyla

      Hayvansa gelişir yemek, içmekle

      Öz işinle uğraş, hikmet rızkı ye

      Gönlün olgunlaşsın izzet, şerefle.”‌

]İrfan ehlinin sözünde geçen canavar ve hayvan gibi terim ve sözcükler hâkî bedeni ima etmektedir. [

İşte bundan dolayıdır ki yüce Allah, sürekli olarak semavî hikmet ayetlerini insanın can kulağına tilavet etmeleri için peygamberler göndermiştir.

Kur’an-ı Kerim bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:

“Ant olsun ki Allah, müminlere büyük bir lütufta bulundu onların içinden bir Peygamber gönderdiği zaman; o Peygamber, müminlere Tanrı ayetlerini okumada, onları arıtmada, onlara kitap ve hikmet öğretmede ve onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.” [1]

İnsan vahiy kelamını dinlemek ve içeriği hakkında yoğunlaşmak ve düşünmekle ebedî mutluluk ve olgunluğunu kazanabilir; bundan uzak durması ve mahrum kalması durumunda ise ebediyen mutsuz ve bedbaht olacaktır.

Kur’an-ı Kerim’in buyurduğuna göre cehennem ehli, ateşe düşüşlerini iki nedene dayandıracak ve şöyle diyeceklerdir:

“Ve eğer derler, duysaydık yahut akıl etseydik yakıp kavuran cehennem ehli olmazdık.”‌ [2]

Aziz İslam Peygamberine (s.a.a) verilen en büyük nimet Kur’an-ı Kerim olmuştur. Yüce Allah, İslam Peygamberine (s.a.a) bahşettiği nimetleri sıralarken bunların en önemlisinin Kur’an ve Fatiha sûresi olduğunu şöyle buyurmaktadır:

“Andolsun ki biz sana, tekrarlanan yedi âyeti ve pek büyük olan Kur'ân'ı verdik.”‌ [3]

Bağışlayıcı ve cömert Peygamberimiz (s.a.a), -kendisinden başka kimsenin layık olmadığı- bu yüce nimeti, hiçbir ücret beklentisinde olmaksızın ümmetine bağışlamıştır.

Altyapısını hazırlamış ve filizlenmeye elverişli canlar dışında kimsenin Kur’an’dan yararlanamayacağını da göz ardı etmemek gerekir.

Şairin de dediği gibi:

 “Gerçeği duymakla adam olunmaz

Her kuşun lokması incir olamaz,”‌

Kur’an-ı Kerim bu gerçeğe şöyle dikkat çekmektedir:

“Ve biz, Kur’an’dan, inananlara şifa ve rahmet olan ayetleri indirmedeyiz ve bunlar, zalimlerin ancak ziyanlarını arttırır.”‌ [4]

Bir başka şair bu gerçeği şöyle dile getirmiştir:

“Varlık letafetinde şüphe olmayan yağmur

Bağda lale yeşertir, çölde diken göğertir.”‌

Buna binaen insanın yapması gereken en önemli işlerden biri, Kur’an’ın semavî sofrasında oturup ilahî ayetler yağmuruyla ruhunu doyurması ve sirab etmesidir. Kur’an’dan nasibini almamış olan can ise, can bile değildir.

Bunun şiir diline aksetmiş hali şöyledir:

“İnekte, merkepte bir başka can var

İnsan türündeyse başka bir can var.”‌

İmam Muhammed-i Bakır (a.s), Kur’an-ı Kerim’in tilaveti hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Bir gecede on ayet okuyan kimse gafillerin dışında tutulur; elli ayet okuyan kimse zikredenler zümresinde anılır; yüz ayet okuyan kimse ibadet ehlinden hesap edilir; iki yüz ayet okuyan kimse huşu ehli olarak yazılır; üç yüz ayet okuyan kimse kurtuluşa erenlerden sayılır; beş yüz ayet okuyan ise müçtehitler zümresine yazılır.”‌

 “İnsan Hayatında Kur’an’ın Rolü”‌

 Varlığı başka bir varlığa bağlı ve muhtaç olan her varlık yemeğe gereksinim duymaktadır ve yemeği ise kendisine uyumlu olmalıdır; insanın toprak kökenli bedeni topraktan beslenir ve ulvi ruhu ise öğreti ve ilimle beslenir.

Kur`an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

“İnsan, yediğine bir baksın!”‌ [5]

Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s), bu ayetin yorumu bağlamında şöyle buyurmaktadır: “İnsan (ruhunun gıdası olan) ilmi nerden aldığına bakmalıdır.”‌

İşte bu gerçek hasebiyledir ki yüce İslam Peygamberi (s.a.a), Kur`an-ı Kerim`i, dileyen herkesin beslenebileceği yemeğe benzetmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Kuşkusuz ki bu Kur`an, ilahi bir gıdadır; gücünüz yettiği kadar bu ilahi gıdayı öğrenmeye bakın!”‌ [6]

Bu alandaki hadisler uyarınca insan, her gün Kur`an okumalı ve Kur`an`a bakmalıdır ki aklı, ruhu, düşüncesi, dili, gözü ve kulağı ondan nasibini alarak beslensin.

Müminler Emiri Ali (a.s), oğlu Muhammed b. Hanefiye`ye uyması gereken yolu şöyle tavsiye etmektedir:

“(Oğulcuğum!) Kur`an`ı okumalı ve Kur`an`da olanlara uymalısın; farzlarından, hükümlerinden, helalinden, haramından, emir ve nehiylerinden ayrılmamalısın. Kur`an`la sabahlamalı, gece ve gündüz okumalısın. Çünkü Kur`an-ı Kerim, şanı yüce Allah`tan kullarına bir ahittir. Buna göre her Müslüman, her gün elli ayetle de olsa ahdini gözden geçirmelidir.”‌ [7]

İmam Ali b. Ebutalib`in (a.s) bu ulvi tavsiyesindeki bazı noktalar üzerinde özellikle yoğunlaşmak gerekir:

1-İmam Ali (a.s), bir yandan oğluna Kur`an okumayı tavsiye ederken, öte yandan da Kur`an üzere yaşamayı ve de emir ve nehyinden ayrılmamayı öğütlemektedir. Çünkü hastaya şifa verecek şeyin reçeteyi okumak değil, doktorun reçetesine uygun davranmak olduğu bir gerçektir.

Kur`an-ı Kerim, amel yoksunu semavî kitap taşıyıcılarını şöyle yermekte ve zemmetmektedir:

“Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”‌

Buyurmuştur Allah kitaplar taşıyanlara O´ndan olmayan ilim ancak ki bir yüktür

Mevlana Celaleddin-i Rumî, bir din bilgininin taşıyıp da amel etmediği bilginin, acıları paylaşan dost değil, ancak yük ve vebal olduğunu dizelere şöyle yansıtmıştır:

 Bilgin var da amel yoksa eşeksin

Mücevher yüklüsün samanı yersin

Ne araştırmacı, ne de bilgindir

Kitap taşısa da ancak hayvandır

Gerçek de şu ki sahip olduğu bilgi üzere hayatını kurmayan bir âlim, taşıdığı inci yükünden nasip alamayan bir hayvan konumundadır.

Ey Sa`di, söz bilen ve maslahatları diyensin

İş amelle gerçekleşir; söylemle değil.

Kur`an`ı, emir ve nehiylerine uymaksızın ezberlemek, faydasız ve hatta tehlikeli ve helak edicidir. Tarihte öyle insanlar yaşamıştır ki Kur`an`ın sözlerini alet olarak kullanıp Kur`an`ın ruhuna mızrak ve kılıçla saldırmış ve de Kur`an`ın hakikatine savaş açmışlardır.

Yasin dillerinden düşmez, Taha`ya kılıç çekerler

Kur`an`a sığınır ve apaçık imamı öldürürler

Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s), Kur`an`dan yararlanmayı Kur`an`a bağlılığa dayandırarak şöyle buyurmaktadır:

“Bir süre, kendisini okuyan insanla birlikte olur; ancak daha sonra insanı terk eder. Bu süre, kıyamet günü çok güzel bir yüzle insanın yanına gelip selam eder. İnsan sorar: `Sen kimsin?` Süre: `Ben falan ve falan süreyim. Eğer sen bana sarılsan ve beni tutsaydın, seni falan makama ulaştırırdım. Öyleyse Kur`an`a sarılın!` der.”‌

2-İnsan günün her saatinde ve özellikle de geceleri Kur`an okuyabilmelidir. Çünkü insan gecenin sessizliğinden yararlanarak daha rahat zihnini toparlayabilir ve bunun sonucunda da irfanın ulvi gerçeklerine ulaşabilir. Ayrıca Kur`an`ın geceleyin indiğini de unutmamak gerekir.

Kur`an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

 “Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik.“ [8]

Yüce Allah Resulünün (s.a.a) miraca çıkışı da gece vakti gerçekleşmiştir; Kur`an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:

“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”‌ [9]

Bu bağlamda unutulmaması gereken bir diğer konu ise yüce Peygamberimizin (s.a.a) gece ibadetleri sonucu Kur`an`ın ayrıntılarını almış olmasıdır.

Kur`an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:

“Ey örtünüp bürünen (Resûlüm)! Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt. Ya da bunu çoğalt ve Kur'an'ı tane tane oku. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahy edeceğiz. Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir. Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.”‌ [10] İmam Cafer-i Sadık (a.s) bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:

“Mushaf’a bakarak Kur`an okuyan kimsenin gözü bundan nasibini alır ve anne-babası kâfir olsalar bile azaplarının hafiflemesine neden olur.”‌ [11]

Bu husustaki bir diğer rivayet ise şöyledir:

“Muaviye b. Vahab Ishak b. Ammar`dan şöyle rivayet etmektedir: İmam Cafer-i Sadık`a (a.s) sordum ki: Canım sana feda olsun, ben Kur`an hafızıyım; Kur`an okumak istediğimde ezberden okumak mı, yoksa Mushaf üzerinden okumak mı daha iyi? İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdu: Mushaf’a bakarak oku; bilmez misin ki Mushaf’a (Kur`an) bakmak ibadettir.”‌ [12]

 



[1] Al-i İmran, 164

[2] Mülk, 10

[3] Hicr, 87

[4] İsra, 82

[5] Abese, 24

[6] Vesâil`us Sia, c:1, s:168

[7] Men La Yahzuruh`ul Fakih, c:2, s:628

[8] Kadir, 1

[9] İsra, 1

[10] Müzzemmil, 1-7

[11] El-Kafi, c:2, s:613

[12] El-Kafi, c:2, s:613