Kur'an-ı Kerim, Gönüllerin Baharı

Kur'an-ı Kerim, Gönüllerin Baharı

Kur'an-ı Kerim, Gönüllerin Baharı

Kur'an-ı Kerim meltemi kalplere estiğinde, gönüllerin baharı başlar. Ahlak ve iyi sıfat çiçekleri açar, tevazu, sabır ve direniş ağaçları meyve vermeye başlar.

Günah buzları yavaş yavaş erir ve kalbin ölümü ve fenalığı kokan günahlardan geriye kalan kötü koku, yok olup gider. Doğa’nın her yıl şahit olduğumuz bir ölümü ve bir de yeniden doğuşu vardı. Kış mevsimi, doğanın ölümüdür ve ilkbahar, yeniden doğuşu. Her ilkbaharda doğa yeniden canlanır ve yepyeni bir hayata başlar. Kış mevsiminde uykuya dalan doğa, ilkbahar meltemi ile birlikte öylesine canlanıverir ki, adeta kışı hiç yaşamamış gibi olur. İlkbahar gelişi ile yaşam nağmelerini çalmaya başlar. Sanki ilkbahar melteme, ölü topraklara ilahi ruhu üfler gibidir.

Hani sonbahar ve kışla birlikte yeşilliğini kaybeden ve kurumuş yaprakların ve ağaçların mezarına dönüşen topraklar. İnsan kalbinin de doğuşu ve ölüşü ve ilkbaharı ve kışı vardır. İnsan kalbini zulüm ve kötülük sararsa, ya da günaha bulaşırsa, ölmüş gibi olur, lakin ölü kalpleri yeniden diriltmek de mümkündür. Gerçekte paklık ve güzellik insan ruhunun derinliklerinde yer alır, lakin gelişmesi ve büyümesi gerekir. Bu yüzden yüce Allah doğayı yeniden dirilttiği ve ilkbahar mevsimi yeniden başlattığı vakit, gönüller de canlanır ve neşe ile dolup taşar.

Evliyalar, Kur'an-ı Kerim’den insan ruhunu yücelten en önemli etken olarak söz eder. Kur'an-ı Kerim yüce Allah’ın insanların üzerinde düşünerek melekuti görüntüleri görmeleri için gönderdiği adeti Rabbimizin sanat galerisi gibidir. Nitekim yüce Rahman Mülk suresinin 3 ve 4. Ayetlerinde şöyle buyurur: O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir İslam peygamberine (sav) nazil olan bu büyük mucize muhataplarına akıl, yaşam, hareket, iman, irade, izzet ve direniş bağışlıyor ve insanların gözü karşısında bir dünya güzellik ve haşmet sergiliyor. Kur'an-ı Kerim ayetleri insanlardan ve varlık değerlerinde çok güzel bir tablo sunuyor ve karanlıktan ve nefsani heveslerden kurtuluş yolunu gösteriyor.

İşte bu yüzden Kur'an-ı Kerim’e gönüllerin baharı deniliyor. Hz. Ali (sa) bir hadiste şöyle buyuruyor: Gönüllerin baharı ve bilim pınarı, Kur'an-ı Kerim’dir ve kalpler ve düşünceler için Kur'an-ı Kerim’dan başka cila bulamazsınız. İlkbahar mevsiminde tüm bitkiler canlanır, çiçekler gülemeye başlar, ağaçlar tazelenir, ormanlar ve ovalar yemyeşil olur, meyveler yetişmeye başlar ve kısacası doğu tüm güzellikleri ile karşımıza çıkar. Kur'an-ı Kerim meltemi kalplere estiğinde, gönüllerin baharı başlar. Ahlak ve iyi sıfat çiçekleri açar, tevazu, sabır ve direniş ağaçları meyve vermeye başlar.

Günah buzları yavaş yavaş erir ve kalbin ölümü ve fenalığı kokan günahlardan geriye kalan kötü koku, yok olup gider. Kuşkusuz Kur'an-ı Kerim’den daha fazla yararlandıkça, kalplerimiz bir o kadar daha verimli ve daha güçlü olur. Yüce Allah Yunus suresinin 57. Ayetinde semavi kitabı hakkında şöyle buyuruyor: Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir Eğer ilkbahar mevsimine dikkatle bakacak olursak, içinde iki önemli konuyu fark ederiz. Bu iki noktanın ilki, yüce Allah’ın azametidir ki tevhidi ifade eder ve diğeri doğanın yeniden doğuşudur ki bu da maad gününü ve insanların yeniden dirilişini simgeler. Dolaysıyla ilkbahar mevsimi hem tevhid ve hem maad mevsimidir.

Kur'an-ı Kerim de gönüllerin baharıdır ve bu semavi kitaba alışmak, insanlarda tevhid ve maad kavramlarını kurumsallaştırır. Kur'an-ı Kerim insanları, onları çevreleyen alemi üzerinde düşünmeye ve dünyanın sırlarını keşfetmeye teşvik ederken, varlık aleminin iki temel ilkesi olan tevhid ve maadla da tanıştırır. Kur'an-ı Kerim ayetleri insanların ruhunu dirildir ve bu ayetlerle dirilen bir ruh asla solmaz.

Kur'an-ı Kerim ilahi nimet sofrasıdır. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin tilaveti ise ruha cila verir ve bu semavi kitabın maarifi gönülleri aydınladır. Kur'an-ı Kerim’in mucizevi yönlerinden biri yine etkileme mucizesidir. Şöyle ki Kur'an-ı Kerim muhatabını etkilemekle harikulade ve mucizevi bir etkisi vardır. Bu tesir o kadar güçlüdür ki hiç bir insan bu kitap kadar etkili bir kitap yazamaz.

Fransız şarkiyatçı Saveray bu konuda şöyle diyor: Kur'an-ı Kerim öyle bir etki ve cazibesi var ki, hiç bir kitap bu kitaba benzemiyor. Kur'an-ı Kerim’in tesiri hakkında asr-i saadetten ilginç bir rivayet şöyle anlatıyor: Ahnas Bin Kays, Ebu Cemel ve Velid Bin Muğayre, Arap aleminin büyüklerinden ve İslam peygamberinin (sav) muhaliflerindendi. Buna karşın bu insanlar gece yarısı Mekke sokaklarını kat ederek Allah resulünün (sav) evinin arkasında saklanır ve sabaha kadar Kur'an-ı Kerim dinlerdi.

Bu konuda Velid Bin Muğayre şöyle diyor: Yemin ederim bu söz çok has bir tatlılığı var ve çok özel bir şekilde parlıyor. Bu söz dalları meyve dolu ve gövdesi bereketli bir ağaca benziyor. Hiç bir beşer bu sözleri beyan etmiş olamaz. İngiliz araştırmacı Kont Grik, Kur'an-ı Kerim’i nasıl tanıdım, adlı eserinde şöyle yazıyor: Kur'an-ı Kerim’in Müslüman bir kadın veya erkeğin üzerindeki etkisi, o kişinin bu kitaba olan inancından kaynaklanır ve tesir doğaldır.

Lakin benim gibi gayrimüslim birinin, bu kitaba inanmaksızın onu açması ve okumaya başlaması ve hemen etkilenmesi ve kitapta ilerledikçe bu etkinin artması, bu istisna bir şeydir. Biz İngilizler bundan 14 asır önce Britanya’da ve diğer İngiltere adalarında konuşulan dili anlamıyoruz. Kendileri dil uzmanı olan Fransız bilginler bile 14 asır önce konuşulan Fransızcayı anlamakta zorluk çekiyor. Fakat zaman aşımı, Kur'an-ı Kerim’i asla etkilememiş.

Biz Kur'an-ı Kerim okuduğumuz vakit, sanki Arapça konuşan bir ülkede günlük gazete okuyor gibi rahatça anlıyoruz. Hz. Ali (sa) çok güzel bir rivayette şöyle buyurur: Yüce Allah Kur'an-ı Kerim’i bilginlerin merakını yatıştıran ve fakihlerin gönüllerinin baharı olarak belirlemiştir. İranlı büyük alim Ayetullah Mekarim Şirazi de Hz. Ali’den naklen şöyle beyanatta bulunmuştur: Yerkürenin dörtte üçü su ve dörtte biri topraktır. İnsan vücudunun dörtte üç kadar da sudan oluşur. Dolaysıyla insanın suya ihtiyacı bir zarurettir ve susuz yapamaz. İnsan ruhu de kendine özgü suya ihtiyacı vardır ve bu da Kur'an-ı Kerim’dir. Kur'an-ı Kerim yüce Allah’ın kelamı, beşeriyete şifa veren reçetedir. Kur'an-ı Kerim ayetlerini okumak, yüreklerin pasını siler ve insan okuduğu her ayetle maneviyat basamağında bir basamak yükselir. Bir gün adamın biri imam Sadık’tan (sa) üzüntüsünü gidermek için yardım talep eder.

O hazret kendisine şu duayı öğretir: Ey yüce Rabbim, senin tüm adlarına, kitabında nazil ettiğin ayetlere, mahluklarına öğrettiklerine, ya da kendi gaybi ilminde sakladıklarına, senden Muhammede ve Al-i Muhammed’e selam ve salavat göndermeni ve Kur'an-ı Kerim’i gözlerimin nuru, kalbimin baharı ve üzüntümü gideren olarak yapmanı niyaz ediyorum. Kur'an-ı Kerim yüce düşünceler ve hikmetlerle doludur, öyle ki her birinde varlık aleminin bir hakikati veya sırrı, yaratılışın harikulade şeyleri ve en iyi ahlaki ve terbiye ilkeleri ve programları bulunur.

Bu semavi kitap nur, hakkı batıldan ayırt etmek gibi pak ve asil özellikleri ile hak yolunu gösteren en aydın meşaledir. Ey yüce Rabbimiz, ilkbahar gelişim ve dönüşüm kaynağıdır. Biz de ilkbahara yaklaşırken Kur'an-ı Kerim’e tevessülle yeniden ayaklandık ve bizi harekete ve gelişmeye tavsiye eden seni daha çok tanımak istedik. O zaman sen de elimizi tut ve bizleri her türlü durgunluktan ve günahtan koru. Ey yüce Rabbimiz, bizi ilkbahar güneşine kavuştur, içinde hareket olan nura kavuştur. Biz karanlıktan ve soğuktan kaçıyoruz, bizi ilkbaharın aydın ve sıcak günlerine kavuştur. Ruhumuzu dirilt ve bizleri canlandır, ya erhemerrahimin.