Kur'an-ı Kerim'de Sevgi

Kur'an-ı Kerim'de Sevgi

Sevgi, yüce Allah’ın nurunun en sıcak ışınıdır. Bu ışın kainatın soğuk bedeninde yaşam ruhunun akmasına vesile olur ve yoktan varı yaratır. Yüce Allah sevgi ve şefkat nurunun sonsuz kaynağıdır ve hayat veren bu büyük sermayeyi insan vücuduna da yerleştirerek insaniyetin tecelli etmesine zemin hazırlamıştır. Seven veya sevilen herkes aslında Allah’a ibadet edere ve tüm varlığı ile O’na tapar. İnsan sevgi ile ilk kez aile ocağında tanışır ve öğrenir.

Annenin ilk okşamaları ve babanın sevgi dolu bakışları, insanın sevgi bağlamında ilk deneyimleri sayılır. Gerçekte insan cismi gıda ile beslenirken, ruhu da sevgi ile beslenir ve gelişir. Sevgi, insan yaşamında en güzel sözcükler ve en tatlı kavramlardan biridir. Sevmek ve sevilmek tüm insanların ideali sayılır. Gerçekte her insan sevgiye, sevmeye ve sevilmeye muhtaçtır.

İnsanların fıtratında nimet sahibine şükranlarını sunmak vardır ve gönlünü, ondan bir şey kazandığı kimseye verir ve yine gönlünde kendisinden bir ihsan ve hayır gördüğü kimsenin sevgisini besler. Dolasıyla seven ve cömert olan herkes halk tarafından sevilir. Öte yanda sevgi, sevgi kazandırır. Sevgisini başkasına sunan insan, karşı tarafın sevgisi ile karşılaşır. İmam Ali (sa) bu konuda şöyle buyurur: Sevgi, sevgi ile kazanılır. Sevgi fidanını eken insan, meyvesi olan sevilmekten yararlanır. Çünkü sevgi, gönüllere hükmeder. Bilakis, kendisini başkalarına göre daha çok seven ve kendi rahatını başkalarından üstün tutan insanların halkın gönlünde ve gözünde hiç bir yeri yoktur. Yüce Allah kullarını sever ve yine kullarına hizmet ve iyilik edenleri de sever. Gönül kalesini fethetmek de ancak sevgi ve ihsanla mümkündür. Gönlünü halkın sevgisi yuvası haline getiren insan, başkalarının gönlüne hükmedebilir.

Bir gün Abbasilerin zalim halifesi Harun’dan neden İslam peygamberinin (sav) pak torunlarından Hz. Musa Bin Cafer’den (sa) korktuğu ve o hazreti iktidarına yönelik bir tehlike olarak algıladığı sorulur. Harun şöyle karşılık verir: Ben insanların bedenlerinin önderi ve halifesiyim, Musa Bin Cafer’se onların gönüllerinin imamıdır. Evet, İmam Musa Kazım (sa) da ataları gibi iman gücü ve insanlara sevgisi ile gönüllere hükmediyordu. Fakat Harun onca gücü, onca ordusu ve hükmettiği geniş topraklara karşın görecede hiç bir silahı olmayan İmam karşısında büyük acziyet hissediyordu, neden, çünkü İmam Musa Kazım’ın (sa) hükümet alanı insanların kalpleriydi ve bu makbuliyeti Allah’a kulluk ve kulları sevmek sayesinde elde etmişti.

Bu yüzden zalim halife Harun hiç bir zaman İmam Musa Kazım’ı silahsızlandıramadı ve elinden kurtulmak için hapse attı ve böylece o hazretle onu izleyenlerin arasını açmaya çalıştı ve sonunda da hapiste şehit etti. Bir insanın halk tarafından kabul görmesi ve sevilmesi, insanlara hizmet etmek ve onlara karşı dürüst davranmaya bağlıdır. İhsanda bulunan, halkı seven ve hizmet eden insanlar her zaman gönüllerde yeri vardır ve adları sürekli anılır ve asla unutulmaz. Bu konuda Allah resulü (sav) şöyle buyurur: insanların efendisi, onlara hizmet eden kimsedir.

Yani gerçekte Allah’ın kullarını sevmek ve onları sevmekle gönüllerde yer edinmek mümkündür. Bu durumda insanlar böyle bir insanın efendiliğini ve onların başında olmasını benimser ve gönüllerinde ona özel bir yer ayırır. Aydın gibi görünmeye çalışan ve büyük iddialarla insan haklarından dem vuran bir çokları başkalarının acılarına karşı duyarsızdır, çünkü onlar için önemli olan mesele, kendilerinin refahı ve güvenliğidir ve başkalarının acıları ve sıkıntılarının hiç bir değeri yoktur ve bu yüzden onları asılsız ithamlarla suçlayarak rahatça katletmektedir.

Oysa insanlar onların acılarını anlayan ve kederlerine ortak olan insanları sever. Bu yüzden eğer sahtekarların, servet ve güç sahiplerinin halk arasında her hangi bir yeri olsa bile bu yer kalıcı ve daimi bir yer değildir, çünkü sahtekarların ve yalancıların insanların gönlünde asla yeri yoktur. Eğer bir insan halk tarafından sevilmek istiyorsa, bunun için gerekli olan zemini hazırlaması gerekir. Başkalarını sevmek, fedakarlık, hizmet, mağdurların elinden tutmak, başkaları tarafından sevilmenin zeminini oluşturur. Fedakarlık güzel bir sözcüktür, fakat pratikte fedakarlık yapmak çok zordur ve büyük cesaret ister ve bu kahramanca amel, ancak pak ve yüce ruha sahip olan insanların işidir. Fedakar kimse kendisi muhtaç olduğu halde başkasının ihtiyacına öncelik veren ve Allah yolunda halkın yararı için kendi çıkarlarına göz yuman kimsedir. Hayır işlerine aracı olmak da, başkalarının gönlüne girmenin bir yoludur.

Çünkü hayır işlerine ve salih amellere yardımcı olmak büyük bir ilahi tevfiktir ve Allah’ın özel kullarına nasip olan bir nimet sayılır. İslam peygamberi (sav) bu konuda şöyle buyurur: En iyi insan, başkaları ondan yarar gören insandır. Başkalarına iyilik ve ihsanda bulunmanın uygulama alanı çok geniştir. İmam Sadık (sa) bu konuda şöyle buyurur: Eğer bir insan her hangi bir din kardeşi bir ihtiyacı için ona baş vurur ve onu hoş ve güler yüzle karşılamazsa Allah’a ve peygamberine iman etmemiş demektir. Eğer din kardeşinin ihtiyacını karşılayabiliyorsa, bunu yapmalıdır ve eğer bunu yapamıyorsa, başkasına baş vurarak din kardeşinin sorunun çözümlemeye çalışması gerekir. Aile ocağı da bekası ve dayanaklı olması için sevgiye muhtaçtır.

Sıcak ve samimi bir aile güçlü ve enerji dolu evlatlar yetiştirir. Çünkü çocuklar için hiç bir zevk, sevgi kadar değildir ve en çok da buna muhtaçtır. Eğer aile sevgi pınarı olursa, insanlar sevgiden doyar ve eğer böyle olmazsa sürekli sevgiye susar ve bu yüzden kirli sulara yönelir ve böylece yaşamı heba olur. Sevgi, çocuk yetiştirmenin temelidir ve sevgi olmaksızın bu yolda harcanan her türlü çaba, sonuçsuz kalır. Anne veya baba sevgisinden mahrum kalan insanlar bu eksiklerini başka türlü telafi edeniz ve bu açıdan sürekli bir boşluk hisseder.

Bir gün Allah resulü (sav) iki sevgili torunu İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i öper. Sahabelerden biri Allah resulüne (sav) şöyle der: Benim on tane çocuğum var, ama şimdiye kadar hiç birini öpmedim. Allah resulü (sav) şöyle buyurur: eğer Allah senin gönlünden sevgiyi almışsa, ben ne yapayım. Yine bir başka rivayette Allah resulünün (sav) o sahabeye şöyle buyurduğu ifade edilir: Başkalarını sevmeyen insan, asla sevilmez. Sevginin gücü sosyal açıdan da muazzam ve etkili bir güçtür. En iyi toplum, sevgi gücü ile yönetilen toplumdur. Çünkü sevgi ile itaat etme arasında doğrudan bir bağ vardır.

Sevgi olunca, itaat ayrı bir anlam kazanır ve insanlar bir işi zorunlu olarak değil, severek yapar. Malik Bin Auf Nasri, İslam peygamberinin (sav) en sıkı düşmanlarından biriydi. Hicretin 8. Yılında Sakif ve Havazan aşiretlerinin kışkırtmaları ile Haneyn savaşı başladı ve İslam peygamberinin (sav) kurduğu genç İslam devleti yeni bir savaşa sürüklendi. Ancak bu savaşı da ilahi fazl sayesinde İslam ordusu kazandı. Savaşta İslam ordusunun eline büyük ganimetler geçti. Savaşın esas sebebi Malik Bin Auf can korkusundan Taef aşiretine sığındı, fakat o sırada İslam peygamberine (sav) ve ilahi düşüncelerine ve insani davranışlarına bakarak sonunda Medine’ye Allah resulünün (sav) huzuruna geldi ve Müslüman oldu.

Allah resulü (sav) de onun ailesinden esir düşünleri serbest bıraktı. Nebevi sevgiden etkilenen Malik, Taef bölgesindeki nüfuzundan yararlandı ve İslam’ın yayılması için çalıştı. İslam peygamberinin (sav) azamet ve haşmeti karşısında huşu ile eğilen Malik Bin Auf şöyle dedi: Ben dünyada Muhammed gibi birini ne gördüm, ne de duydum.

      Youtube Kanalımıza Gitmek İçin Tıklayın