Kur'an-ı Kerim'de Ahlak 36 (Tevekkül)

Kur'an-ı Kerim'de Ahlak 36 (Tevekkül)

Tevekkül etmek

Bugün tevekkül konumuzun devamında tevekkül mertebelerinden söz etmek istiyoruz.


Tevekkül de diğer ahlaki faziletler gibi mertebeleri ve dereceleri söz konusudur ve her insanın tevekkül derecesi onun imanına bağlıdır.

Yani her ne kadar insanın Allah'a olan imanı güçlü olursa, tevekkül mertebesi de bir o kadar güçlü olur.
İmam Kazım –s– ayeti şerif وَ مَنْ یَتَوَکَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ tefsirinde şöyle buyurur:


Allah'a tevekkül etmenin bir kaç derecesi vardır. Örneğin tüm işlerinde Allah'a tevekkül etmelisin ve karşılaştığın her türlü durumda O'ndan razı olmalısın ve Allah Teâlâ'nın senin için hayır ve saadetten başka bir şey mukadder buyurmadığını ve senin hakkında hayır, fazl ve merhametini esirgemeyeceğini bilmelisin ve yine bu işte de Allah Teâlâ senin maslahatını gözetlediğini unutmamalısın.

O zaman tüm bunları Allah'a havale ederek O'na tevekkül et ve tüm bunlarda ve başka durumlarda O'na güven.
Demek ki tevekkülün hakikati, aslında Allah'la yetinmek ve O'na inanmak ve güvenmektir ve tevekkül eden kimse için üç mesele söz konusudur.
İlkin, Allah ile irtibat kurmaktır.

Yüce Allah ile irtibat kurmanın sırrı namazdır. Namaz doğanın ötesindeki dünyaya yol bulan müminleri, varlık âlemini yaratanla daimi ve sürekli bir ilişki ve bağla irtibat halinde tutar. Mümin kullar sadece Allah Teâlâ huzurunda boyun eğer ve kendini ancak varlık âlemini yaratan yüce Allah'a teslim eder. Bu yüzden bu insanların yaşamında putlara karşı boyun eğmek veya zalimlere karşı teslim olmak diye bir şey yoktur. Mümin insanlar tüm mahlûkların üstündedir ve namaz yoluyla Allah Teâlâ ile konuşma şanına ve mertebesine ermiştir. Bu amel, onların yetişmesinde en büyük etkendir.

Günde en az beş vakit Allah Teâlâ'nın huzuruna çıkan ve ancak O'na tapan bir insanın ameli, sözü ve düşüncesi, hepsi manevi ve ilahi olur. Böyle bir insanın Allah Teâlâ'nın istek ve iradesine aykırı adım atması imkânsızdır. Tabi bunun şartı, yaptığı ibadet ve kıldığı namazın riyakârlıktan uzak olması ve ibadeti canı gönülden kaynaklanması ve tüm kalbiyle Hak Teâlâ katına yönelmesidir.


İkinci mesele, Allah'a karşı mutlak teslimiyettir. Yüce Allah Bakara suresinin 208 ve 209. ayetlerinde şöyle buyurur:
Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır. Size (Kur'an ve Sünnet gibi) apaçık deliller geldikten sonra, eğer barıştan saparsanız, şunu iyi bilin ki Allah azîzdir, hakîmdir.
Bu ayetler tüm mümin kullar için genel bir emirdir ve onlara Hak Teâlâ karşısında teslim olmasını ve Allah Teâlâ huzurunda benlikleri olmamasını ve mutlak itaatle ve O'na mutlak teslimiyetle iman mertebesinde yüksek derecelere ermelerini emreder. Unutmamak gerekir ki mümin için teslimiyet makamı ulaşabileceği en yüksek mertebedir.

Bunun için ilahi emirlere kayıtsız şartsız itaat etmesi ve ilahi kadere mutlak surette teslim olması gerekir.
İnsanlar teslimiyet makamına nail olduğunda yine de şeytan tarafından vesvese edilebileceğini ve şeytanın onu Allah yolundan saptırabileceğini unutmaması gerekir. Bu yüzden Kur'an'ı Kerim bu ayetlerde mümin kulları uyarıyor ve Allah'a teslim olmakla beraber şeytan vesveselerine de dikkat etmeleri, şeytanın adımlarını izlememeleri ve onun yolunda gitmemeleri konusunda uyarıyor.

Hatta tehdit niteliğinde ikazda bulunarak şeytanın adımlarını izleyenlerin imanlarından sapacaklarını vurguluyor. Bu yüzden asla unutmamak gerekir ki yüce Allah güçlü ve hikmet sahibidir ve her türlü cezayı da verebilir ve bu da O'nun hikmetinin dışında değildir.
Kur'an'ı Kerim'in yasakları ve şeytanın adımlarını izleyenleri tehdit etmesinin sebebi onlara hüccetini tamamlamak içindir.

Çünkü bütün peygamberler ve semavi kitaplar insanlara doğru yolu göstermiş ve gerekli tavsiyelerde bulunmuştur ve bu yüzden bundan sonra hiç bir mazeret kabul edilmeyecektir. Bu durumda sapan ve şeytanı izleyenlerin Allah Teâlâ tarafından cezalandırılmaları haktır.
Üçüncü önemli mesele, ilahi kadere razı olmaktır. Gerçekte bu üç meselede belirtilen derecelere eren kimseler ilaha vaatle gönlü huzura kavuşur.

Nitekim yüce Allah Rad suresinin 28. ayetinde şöyle buyurur:
Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.
Konumuza İmam Rıza'dan –s– tevekkül dereceleriyle ilgili bir hadisle devam etmek istiyoruz.

Bir gün adamın biri İmam Rıza'dan sorar: Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter, ayetinin anlamı nedir? İmam Rıza –s– şöyle buyurur: Tevekkül için bazı dereceler söz konusudur. Bunlardan biri, Allah'ın sana karşı yaptıkları her şeyde O'na güvenmektir ve sana karşı yaptıklarından razı olmandır ve O'nun sana karşı hayır ve inayette müsamahada bulunmadığını bilmendir ve yine bilmelisin ki tüm işlerde hakimiyet hakkı O'nundur. O zaman ona tevekkül ederek tüm işleri O'na havale etmelisin.

Bu rivayette beyan edilen tevekkül derecesi, Allah'a tevekkül etmenin en yüksek mertebesidir ve diğer dereceler bu mertebe ile kıyaslanır.
Bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere tevekkül etmek, insanın çabalarını ve tedbir etmeyi bir kenara bırakması anlamında değildir. Böyle düşünmek mutlak cahilliktir.

Tevekkülün hakikati İslam şeriatinde belirtildiği üzere tüm işlerde ancak Allah'a kalpten güvenmek ve O'ndan başkasına yüz çevirmektir.

Bu durum insanın geçimi için çaba harcamasıyla çelişmez, çünkü insan zaten meşru yollardan geçinmekle yükümlüdür. Ancak geçinme araç gereçlerine ve sonuçlarına gönül bağlamaması gerekir ve bu araç gereçleri kullanırken ancak Allah'a güvenmesi ve tüm bunların O'ndan geldiğine inanması gerekir.
Evet sohbetimizin başında da belirtildiği üzere tevekkül de diğer ahlaki faziletler gibi mertebeleri ve dereceleri söz konusudur. Her insanın tevekkül derecesi onun imanına bağlıdır, yani her ne kadar insanın Allah'a olan imanı güçlü olursa, tevekkül mertebesi de bir o kadar güçlü olur.
Tevekkül de diğer ahlaki faziletler gibi çeşitli kaynakları söz konusudur ki bu da hem tanım ve hem davranış boyutları için geçerlidir. Yani tevekkül mertebesine ermek için bu boyutlarda bazı köprüleri aşarak geride bırakmak gerekir.

Bir başka ifade ile her türlü manevi dereceye ve makama ve fazilete nail olmak için çaba harcamak gerekir, yani bir insan birden tevekkül mertebesine eremez ve tevekkülün en düşük derecesinden başlayarak zamanla en yüksek mertebelere doğru ilerlemesi gerekir.
Kur'an'ı Kerim ayetleri ve rivayetlerden anlaşıldığı üzere tevekkül mertebesine ermek için en önemli gereksinimler insanın yaratılışı üzerinde düşünmek, ilahi takva, iman ve yakin ve ilimdir ki bu yolları da bir sonraki bölümde gözden geçireceğiz, inşaallah.