Kur'an-ı Kerim'de Ahlak 34 (Sözünde Durmak)

Kur'an-ı Kerim'de Ahlak 34 (Sözünde Durmak)

"Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır?" Tevbe 111

Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’in Tevbe suresinin 111. ayetinde şöyle buyurur: ... Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır!

Yüce Allah yine Bakara suresinin 80. ayetinde de hiç bir zaman sözcünden caymadığını buyurur. Yüce Allah mümin kullarını da sözünü tutmaya ve ahde vefa etmeye ve başkalarına verdikleri sözü tutmamaktan kaçınmaya davet eder.

Allah Teâlâ Rad suresinin 20. ayetinde de haktalep insanların işaretini ahde vefa şeklinde beyan ederek şöyle buyurur: Onlar, Allah'ın ahdini yerine getirenler ve verdikleri sözü bozmayanlardır.

Yüce Allah Maide suresinin birinci ayetinde de tüm müminlerden verdikleri sözü tutmalarını isterken şöyle buyurmakta: Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz.

İslam Peygamberi –s– de ahde vefa ve sözünü tutmayı iman etmenin en temel şartlarından biri şeklinde beyan ediyor. İmam Ali –s– de valisi Malik Eşter’e yazdığı ünlü fermanında bu meselenin cahiliye ve İslam’da önemine temas ederek, ahde vefanın en önemli sosyal kanun olduğunu belirtiyor ve şöyle diyor: Eğer düşmanınla antlaşma yaparak onu koruma altına almaya söz verdiyse, ahdine sadık kal ve emaneti tam koru.

Canını ahdine siper et ki ilahi vecibelerin arasında hiç bir şey ahde vefa kadar dünya halkı arasında, aralarında tüm anlaşmazlıklara karşın üzerinde görüş birliği olan bir konu yoktur. Nitekim müşrikler de Müslümanlardan önce kendi aralarındaki ilişkilerde buna bağlıydı, çünkü ahde uymamaktan çok kötü anıları vardı. Akit ve antlaşmaya saygı duymak ve yerine getirmek, fıtri bir meseledir.

Her insan ahde vefa ve sözünü tutmayı onu yetiştiren ilkokulda, yani insani fıtratı ve yapısından öğrenir ve bundan ilham alır. Bu ilkenin beşeri toplumda fıtri olduğundan ahde vefa etmemek ve sözü tutmamak, toplumda ahlaki rezilliklerden biri sayılır ve bunu yapan insanın kişiliğine telafisi mümkün olmayan darbeler indirir. Siyaset arenalarında da bundan daha rezil ve daha çirkin bir amel yoktur.

Nitekim sözünü tutan ve yerine getiren insanlar ve milletler dünya camiasında saygı görür. Kur'an'ı Kerim de insanlara sözünü tutmayı tavsiye eder ve herkesin bu bağlamda Allah Teâlâ katında sorumlu olduğunu belirtir. Kur'an'ı Kerim ayrıca kıyamet gününde verilen sözlerin tutulup tutulmadığını sorgulandığını buyurur. Yine bir başka yerde mümin kulların ahde vefa ve sözünü tutan insanlar olduğu beyan edilir. Kur'an'ı Kerim’in bu üç ayeti sözü tutmanın önemini açıkça ortaya koyar. Gerçekte antlaşmaları ve verilen sözü göz ardı etmek bencillikten ve başkalarının hakkını hiçe saymaktan başka bir anlam ifade etmez.

Bencil ve ahdini tutmayan insan Allah Resulü –s– tarafından tenkit edilmiştir. İslam Peygamberi –s– şöyle buyurur: Sözünü tutmayan insan, Müslüman değildir. Ahde vefa sadece Müslümanların kendi aralarındaki ilişkilerle sınırlı değildir. Müslümanların ecnebilere, kâfirlere ve düşmanlara karşı da sözünü tutması gerekir. Kur'an'ı Kerim ve İslam’ın en büyük düşmanları Yahudiler ve müşrikler olduğunu, bu iki zümrenin müminlere karşı en inatçı düşmanlar olduğunu buyurur. Yine Kur'an'ı Kerim ne zaman ahde vefa sözü açılırsa, Müslümanlara hatta bu kesimlere karşı sözünü tutmasını emreder ve bunda hiç bir eksik bırakmamalarını buyurur.

Kur'an'ı Kerim Müslümanlara müşrikler ve yahudiler antlaşmalarına onlar bağlı kaldığı müddetçe bağlı kalmalarını emreder. Ahde vefa o kadar önemlidir ki örneğin eğer savaş meydanında düşmandan bir kişi İslam mantığını öğrenmek ve ardından Müslüman olup olmamaya karar vermek isterse, Kur'an'ı Kerim hükmüne göre o kişiye aman vermek, Allah’ın sözünü ve Kur'an'ı Kerim’in mantığını anlatmak gerekir.

Bu kişi kendi saflarına geri dönmek isterse onu saygı ile uğurlamak gerekir. Bu gerçek Tevbe suresinin 6. ayetinde açıkça şöyle beyan ediliyor: Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah'ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra (müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır.

Bazı insanlar sadece resmi antlaşmalara özel önem verirken, bazıları hatta ahlaki sözlerini bile umursamaz. Bu kesime göre sözü tutmamak suç ve günah sayılmaz. Oysa bu tür dostane sözlerin tutulmaması suç sayılmasa bile İslam açısından çok tenkit edilen bir durumdur. Bu tür bir davranış aslında başkalarını hiçe saymaktır.

Allah Resulü –s– şöyle buyurur: Allah’a ve kıyamet gününe iman eden herkes sözünü tutmalıdır. Bazı rivayetlerde ahlaki sözlerin yerine getirilmesi vacip amel olarak beyan ediliyor. Bu durum verilen sözün tutulmasının önemini yansıtıyor. Nitekim masum imamlardan bazıları mümin insanın sözünü yerine getirmesi gerektiğini vurguluyor.

Gerçekte vefakârlığın en güzel örneklerine peygamberlerin ve ilahi evliyaların arasında rastlıyoruz. Bu büyük insanlar hem kendileri ahde vefa eder ve hem izleyenlerini bu büyük fazilete davet ederdi. Kur'an'ı Kerim Meryem suresinin 54. ayetinde bu büyük insanlardan bir örnek veriyor: (Resûlüm!) Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sâdıktı, resûl ve nebî idi. Bu ayetin tefsirinde İmam Sadık –s– şöyle buyuruyor: Hz. İsmail biriyle buluşmayı kararlaştırdı, ancak o şahıs buluşma yerine gelmedi. Hz. İsmail uzun süre orada bekledi, öyle ki uzun süren yokluğu izleyenlerini kaygılandırmaya başladı.

Sonunda oradan tesadüfen geçen biri Hz. İsmail’i gördü ve sordu: Ey Allah’ın peygamberi, biz siz geç kalınca merak ettik. Hz. İsmail şöyle buyurdu: Ben falanca kişiyle burada buluşacaktım, ama o gelmedi, şimdi ben o gelene kadar buradan ayrılamam. Macerayı duyan adam gitti ve meseleyi halka anlattı. Halk Hz. İsmail’le bulaşacak olan adamı buldu ve o hazretin yanına götürdü. Adam mahcup olmuştu ve şöyle dedi: Ey Allah’ın Peygamberi, ben sizinle buluşmamızı unutmuştum. Hz. İsmail şöyle dedi: Eğer gelmeseydin, ben hala burada bekliyor olacaktım.

Benzer bir rivayette Allah Resulü’nün –s– de bir gün bir kayanın yanında biriyle buluşacağı anlatılır. Güneş yükselir, hava iyiden iyiye ısınır, ama o şahıs gelmez. Sahabe Allah Resulü’ne –s– en azından yakıcı güneşin altından gölgeye geçmesini arz eder, ancak o hazret şöyle buyurur: Ben onunla burada bulaşacaktım ve o gelmeden buradan kımıldamam. Bir başka rivayete göre, İmam Seccad –s– sahabeden birinden on bin dirhem borç ister. Sahabe bu paraya karşılık bir depozit istediğinde İmam abasından bir ip çeker, ona verir ve şöyle buyurur: Bu sana olan borcumu ödeyene kadar yanında kalsın.

Bir süre sonra İmam Seccad –s– arkadaşının parasını hazırlar ve ona geri vermek ister, ancak önce ona verdiği ipi iade etmesini talep eder. Sahabe ipi geri vermeyi düşünmediği için ipi kaybettiğini söyler. İmam Seccad –s– şöyle buyurur: O zaman benden alacağını alamazsın, çünkü benim gibi birinin sözünü hiçe saymışsın. Bu sözün ardından sahabe İmama ipi geri verir ve alacağını alır. Aslında İmam Seccad bu hareketiyle bir ipin başlı başına değeri olmayabileceğini, fakat bir sözün işareti olduğu zaman yüklü bir paranın depoziti olabileceğini ortaya koyar.

İslam dininde ahde vefaya vurgu yapıldığı kadar ahde vefa etmemek ve sözünü tutmamak tenkit edilmiştir. Kur'an'ı Kerim sözünü tutmanın zararı en başta sözü tutmayan kimseye döndüğünü belirtir ve kim sözünü tutmazsa aslında kendine zarar vermiştir diye buyurur. Sözü tutmamanın bir başka zararı toplumda güven duygusunu sarsmasıdır. Gerçekte karşılıklı güven, sosyal faaliyetlerin en büyük güvencesidir. Bu yüzden eğer toplumda verilen sözü tutma alışkanlığı yok olursa o toplumun büyük bir sermayesi olan güven duygusu yok olur ve toplum yavaş yavaş dağılmaya başlar. İmam Ali –s– şöyle buyurur: Sözünü tutmayan kimsenin dostluğuna güvenme. Sözünü tutmayan insan dünyevi itibar ve değerini kaybettiği gibi ahirette de büyük sıkıntılarla karşılaşır. İmam Ali –s– bu durumu şöyle anlatır: Cehennemde güçlü kale anlamına gelen Hasine adında bir kent vardır.

Acaba benden bu kentte ne var diye sormayacak mısınız? Sahabe ey Emir-ül Müminin, o kentin içinde ne var, diye sorar. İmam Ali –s– şöyle buyurur: Sözünü tutmayanların elleri.