Kur'an-ı Kerim'de Ahlak 33 (Sosyal İlişkiler)

Kur'an-ı Kerim'de Ahlak 33 (Sosyal İlişkiler)

Acaba insani ve ahlaki kriterlere ne denli uyulmaktadır?

Geçen bölümlerde insanların arasındaki ilişkilerden ve İslam açısından kimlerin kimlerle muaşeret etmeleri gerektiği ve kimlerle muaşeret ve arkadaşlık etmemeleri gerektiğini anlattı.

Öte yandan her ülkenin kalkınma ve büyümesinin en önemli göstergelerinden biri o ülkenin toplumundaki çeşitli kesimleri ve insanları arasındaki ilişkilerin biçimidir. Acaba bu ülkede insani ve ahlaki kriterlere ne denli uyulmaktadır? İslam öğretileri bu bağlamda bizlere bir takım davranış modelleri sunar, öyle ki bu modellere uyulduğunda İslamî toplum ilahi ve insani boyutlara kavuşur.

Peki, nedir bu davranış modelleri? Gelin kısaca bir göz atalım. Kur'an'ı Kerim İslam Peygamberi’nin a.s fevkalade özelliklerinden birini iyi ahlak şeklinde beyan ederken Al-i İmran Suresi’nde şöyle buyuruyor: Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.

Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et. İmam Ali a.s de şöyle buyurur: nice insan vardır aziz ve kıymetlidir, ama ahlakı olun alçaltır ve hor yapar ve nice hor ve alçak olan insan vardır ki ahlakı onu aziz ve kıymetli kılar. İmam Ali a.s bir başka yerde de şöyle buyurur: kul her ne kadar ibadette zayıf olursa olsun, iyi ahlakı ile ahirette yüksek derecelere ve yüce mertebelere ulaşabilir.

İmam Sadık a.s da iyi ahlakın anlamı ve sınırı hakkında sorulan bir soruya verdiği cevapta, iyi ahlak insanın yumuşak huylu ve mihriban olması, sözü temiz ve edepli olması ve kardeşine hoş yüzlü davranmasından ibaret olduğunu buyurmuştur. İslami toplum din kardeşlerinin birbirine karşı sevgi ve saygısı temelleri üzerinde inşa edilmiştir ve bu sevgi ve saygı Allah’a imandan kaynaklanır ve mümin insanların görevi birbirine karşı kardeşlik sınırlarına ve ölçülerine ve haklarına uymaktır.

Temeli başkalarına sevgi üzerine inşa edilen ve başkalarının hataları hoşgörü ile karşılanan ve herkes başkalarına yardım etmenin ilahi nimet olduğuna inanan ve bu fırsatı Allah’ın kullarına lütfu olarak algılayan bir toplumda bu tür fırsatlar her zaman din önderlerince kullanılmıştır ve davranışları sürekli muhtaç insanların ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir ve bu amel onların ilahi ibadetlerin başında yer alır ve bunun en somut örneği İmam Ali’dir –s–, öyle ki o hazret hatta ilahi ibadet olan namaz sırasında bile muhtaç inanların ihtiyacını giderirdi.

İslam Peygamberi  başkalarına sevgi konusunda şöyle buyurur: Ne zaman sizlerden biri kardeşini seviyorsa, bunu ona bildirmesi gerekir, çünkü bu durumda aralarında kardeşlik ve sevgi bağları daha da güçlenir. Kur'an'ı Kerim Nisa suresinin 86. Ayetinde genel bir hüküm olarak başkalarının sevgisine karşılık verme konusunda şöyle buyurur: Bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selamlayın; yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır.

Burada selam anlamına gelen Tehiyyet sözcüğü Hayat sözcüğünden türetilmiştir ve başkasının hayatı için dua etme anlamına gelir. Fakat bu sözcük insanların söz veya amelle birbirine karşı her türlü sevgi gösterisinde bulunma fiilini de kapsar ve en açık mısdağı da selam verme meselesidir. İnsanlar birbiriyle karşılaştıklarında sevindiklerini ifade etmeleri ve hoş ve güzel cümleler kullanarak birbiriyle sohbet etmeleri çevredeki insanları da olumlu yönde etkiler.

İnsanın yararlı olduğunu hissetmesi ve yaptığı işten memnun kalması mutlu olmasına ve ruhunun neşelenmesine vesile olur ve bu durum doğal olarak onunla irtibatta bulunan insanları da olumlu etkiler ve bu mutluluk adeta yaşadığı toplumun tümünü sarar. Bu konuda İmam Bakır a.s şöyle buyurur: Mümin insana tebessüm etmek hasene bir amel ve sevaptır ve mümini zarardan korumaktadır. Allah teala katında en sevilen ibadet, mümini şad etmektir. İmam Sadık de sevinme konusunda şöyle buyurur: Sevinmede üç özellik vardır: vefakârlık, hakka uymak ve zamanın zorluklarına karşı direnmek. Bir başkasıyla görüştüğümüzde tebessüm etmek ve sevgi göstermek, belki de ilahi bir toplumda yaşayan insanların en önemli ihtiyacıdır ve bu sevgi gösterisi tebessüm etmekle başlar. Bir müminin bir başka mümin insana tebessüm etmesi başlı başına ihsandır. Sahabeden Ebu Derda şöyle anlatır: Allah Resulü a.s ne zaman bir hadis veya söz anlattığında tebessümle beraberdi.

İmam Sadık a.s da şöyle buyurur: Kim mümin kardeşinin yüzüne tebessüm ederse, o tebessüm onun için hasenattır. Her insani toplumda vefakârlık ve verilen sözlerin tutulması, o toplumun büyümesi ve gelişmesinin önemli endekslerinden biri sayılır. İmam Ali a.s bu konuda şöyle buyurur: En büyük sadakat, ahde vefadır. İmam Ali a.s bir başka yerde de şöyle buyurur: Kim sözünü tutarsa, muaşeret ve arkadaşlık etmeye layıktır. İmam Ali a.s yine şöyle buyurur: Ahdine vefa etmeyen ve sözünü tutmayan kimsenin yardımına ve dostluğuna güvenme. İnsanın başkalarıyla çok yönlü teamüllerinde en seçkin sıfatlarından bir sır tutmaktır. Çünkü insanların birbiriyle ilişkilerinde doğal olarak bazen bazı sırlar ve özel yaşamla ilgili meseleler gündeme gelir.

Bu yüzden başkalarının sırrını tutamayan insanlar sosyal yaşamlarındaki ilişkilerinde ve hatta ailevi ilişkilerinde başkalarına sıkıntı yaratır ve muhtemelen anlaşmazlıklara ve sürtüşmelere vesile olur. Bu yüzden İslam öğretilerinde başkalarının sırrını tutmaya büyük vurgu yapılmıştır. İmam Sadık a.s şöyle buyurur: insanlar iki özellikle yükümlendi, ancak bunu beceremediler ve bu yüzden her şeyi kaybettiler. Bu özellikler sabır ve sır tutmaktı. İmam Sadık a.s bir başka yerde de şöyle buyurur: Dört şey insanın malını ve haysiyetini yok eder: vefasız insanlar arkadaşlık etmek, şükretmeyen ve teşekkür etmeyen kimseye bağışlamak, dinlemeyen cahile bilim öğretmek ve sırrını koruyamayan birine emanet etmek. İmam Ali a.s de şöyle buyurur: İnsanın tevfiki, sırrını koruyabilecek birine anlatması ve ihsanını da ifşa edecek birine yapmasıdır.

Dolayısıyla insan arkadaşına karşı sevgi ve dostluk beyanında asla çekinmemeli fakat temkinli olma çerçevesinde bazı sırlarını da ona anlatmamalıdır. İslam açısından her işte ifrat ve tefrit doğru değildir. Örneğin insanlar ilk tanıştıkları günlerde içlerinde ne varsa karşı tarafa anlatır ve bunu samimiyet gereği sanır, oysa böyle bir işi hatta bir kaç yıllık dosta karşı da yapmamak gerekir, çünkü bir gün gerçekten pişmanlığa yol açabilir. Öte yandan zorluklar ve sıkıntılar insanların sosyal yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır ve hiç kimse iyi ve bilge bir dost kadar sizlere zorluklarda ve sıkıntılarda yardımcı olamaz. İmam sadık a.s şöyle buyurur: ne zaman bir sıkıntıyla karşılaşırsanız, dostunuzu ve kardeşinizi bilgilendirin ve yalnız başınıza acı çekmeyin