Kur'an-ı Kerim'de Ahlak 31 (Sosyal İlişkiler 2)

Kur'an-ı Kerim'de Ahlak 31 (Sosyal İlişkiler 2)

Sosyal İlişkiler 2

Geçen bölümde adabı muaşereti bilmenin önemine işaret ettik ve bunun Kur'an'ı Kerim’in birçok ayetinde beyan edildiğini anlattık ve dedik ki her akıllı insan toplumda muaşeretinde bazı kriterlere uymak zorundadır.

Şimdi muaşerette hangi kriterleri gözetlememiz ve böylece muaşeretimiz insanları insan ve toplumları toplum yapması ve bizlere yaratılış gayeleri ve felsefesinde yardımcı olması gerektiği konusuna gelince, bu mesele de Kur'an'ı Kerim’in diğer bazı ayetlerinde gündeme geldiği belirtilmelidir.

Kur'an'ı Kerim’de insanların muaşereti için en az yedi önemli kriter belirlenmiştir ki biz de burada kısaca bu kriterleri irdelemeye çalışacağız. Yüce Allah’ın başkalarıyla muaşeret ve arkadaşlık etmek için belirlediği en önemli kriterlerden biri, iman meselesidir. Çünkü mümin kullarla mümin olmayan insanların muaşeretinin olumsuz etkileri olabilir.

Gerçekte insan başkalarını etkileyebildiği kadar başkalarından etkilenebilen bir mahluktur ve kendini mükemmel bir insan olarak yetiştirmeyen herkes bu tehlikeye maruz kalabilir. Bu yüzden arkadaşlık ve muaşeret konusunda iman üzerine vurgu yapılır. Arkadaşlıklarda ve muaşerette üzerinde durulan ikinci etken, takvadır.

Takva en önemli Kurani kriterlerden biridir ve yüce Allah Zuhruf suresinin 67. Ayeti başta olmak üzere Kur'an'ı Kerim’in bazı ayetlerinde bu kritere vurgu yapmıştır. Sadakat, doğruları söylemek, salah ve dürüstlük, akılcı örf ve topluca tedbir etmek ve akil insanların siyerine uymak, maslahatı ve özel ve kamu maslahatlarını gözetlemek, sağlıksız ortamlardan sağlıklı toplumlara hicret etmek, yüce Allah’ın arkadaşlık ve muaşerette üzerine sık sık vurgu yaptığı kriterlerdendir.

Arkadaşlık ortamı her insanın kişiliğinin gelişmesinde en önemli etkenlerden biri olduğundan ve böyle bir ortamın insanın düşünce ve davranış biçimini doğrudan etkilediğinden, en başta vahiy öğretilerinin insanı hangi türlü arkadaşlıktan ve muaşeretten men ettiğine bakmak gerekir.

Psikoloji biliminde benzeşme diye bir ilkeden söz edilir, şöyle ki her insan muaşeret ettiği arkadaşıyla teamül içindedir ve doğal olarak ona benzemeye başlar. Buna göre de bazı rivayetlerde insanların yakınları ve muaşeret ve arkadaşlık ettikleri insanların dinine ve inancına tabi olduğu beyan edilir. Şimdi şu kısa açıklamanın ardından gelin vahiy öğretilerinde onlarla arkadaşlık ve muaşeret etmekten men edildiğimiz kişileri şöyle bir gözden geçirelim. İmam Cafer Sadık’tan –s– rivayet edildiğine göre mümin insanın ehl-i zimme kafirleriyle ortak olması veya onlara bir şeyi emanet etmesi veya onlardan bir şey satın alması veya onlarla arkadaşlık etmesi caiz değildir. Kur'an'ı Kerim de mümin insanları kafirlerle arkadaşlık etmekten şiddetle men ederken şöyle buyurmakta: Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin.

Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Bu ayet gerçekte Müslümanlara, kendilerinden olmayanı dost ve hami ve arkadaş edinmeyi asla kabul etmemeleri bağlamında önemli bir siyasi ve sosyal ders vermektedir. Kur'an'ı Kerim bu genel kaideden bir durumu da müstesna kılıyor ve: Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır, şeklinde buluyor. Bu takiye aslında müslümanların gücünü koruması ve güç ve imkanlarının heba olmasını önlemesi ve sonunda düşmana galip gelmek için kullanmasıdır.

İslam Peygamberi’nin –s– rivayet edildiğine göre, kim bir zalimin hükmünü metheder ve onun karşısında boyun eğerek dünya malı için acizliğini beyan ederse, o zalimle birlikte cehennemi boylayacaktır, çünkü hak teala şöyle buyurmuştur: Gönlünüzden zulmedenlere yönelirseniz, o zaman ateş sizi saracaktır. Alçak insanlar, her zaman mezmum ve çirkin ahlakını yaygınlaştırma peşinde olan insanlardı. Allah Resulü –s– bu tür insanları şöyle tanımlıyor: Bunlar ne kendileri yer, ne başkasına yedirir. İmam Ali –s– da şöyle buyurur: Kim alçak insanlarla dostluk ederse kendisi de alçalır.

Bu rivayetler sosyal açıdan topluma hiç bir yararı olmayan ve mal ve servetini az ya da çok olmasına bakmaksızın toplumun yararına kullanmayan insanları tanımlıyor. Yani bu tür insanlar toplumda hiç bir aktiviteye katlı sağlamadığı gibi başkalarının çabalarından ve sermayelerinden beslenir ve kendinden hiç bir bedel ödememeye çalışır ve bu yüzden yaşadıkları topluma hiç bir faydaları dokunmaz. Facir, yani haktan sapan ve kötü amellerde bulunan insanlar da muaşeretten men edilen kesimdir. İslam Peygamberi –s– bu kesimi şöyle tanımlıyor: Facir alçak ve sahtekardır ve toplumu günaha ve kötülüğe bulaştırır.

Fasık da doğru yoldan sapan ve ilahi ahkama duyarsız kalan kimsedir. Fasık ilahi ahkam ve emirleri göz ardı eder, yani sadece kendi çıkarlarını düşünen alçak bir insandır ve eğer birinden bir fayda görürse onunla arkadaşlık eder, ancak bir başkasından daha fazla fayda görürse önceki arkadaşlığını rahatça feda eder. Allah Resulü –s– bir rivayette bu tür insanlarla mücadele etmeyi cihat olarak telakki ederek şöyle buyurur: Cihat dört çeşittir: emri maruf ve nehyi münkir ve sabırda doğruluk ve fasıktan nefret etmek. Yüce Allah Nisa suresinin 37. Ayetinde cimri insanları şöyle tanımlıyor: Bunlar cimrilik eden ve insanlara da cimriliği tavsiye eden, Allah'ın kendilerine lütfundan verdiğini gizleyen kimselerdir.

Biz, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırladık. İmam Ali –s– ise cimri insanlar hakkında şöyle buyurur: Cimriden dost olmaz. İmam Seccad –s– de İmam Bakır’a –s– yaptığı tavsiyede şöyle diyor: Üç kesimle arkadaşlık etme, onlarla tartışma ve konuşma, yol arkadaşı olma. Bunlar yalancı, fasık ve cimri insanlardır. Özellikle cimri insan onun servetine ihtiyaç duyduğun vakit seni rezil rüsva eder. Cimri insan senden alır, ama sana hiç bir şeyi geri vermez.