Kur'an-ı Kerim'de Ahlak 27 (Tefahur)

Kur'an-ı Kerim'de Ahlak 27 (Tefahur)

Tefahur

Geçen bölümde İslam açısından tefahür meselesine başlarken tefahürün sözcük anlamını anlattık ve dedik ki Tefahür “Fahr” sözcüğünden türetilen ve insan zatının dışında olan mal mevki, evlat gibi eşyalar ve işler veya insani mekarim ve sıfatlar, hasenelerle övünme ve hava atma anlamına gelen bir sözcüktür.

Geçen bölümde ayrıca tefahürün zararlarından ve fesada sebebiyet verme durumlarından da söz ettik. İmam Ali –s– tefahürün düşmanlıkların, kin ve nefretlerin kökü olarak tanımlayarak şöyle buyuruyor: Şeytan sizin dindarlığınız yolunda en büyük engel, dünyanızda en zararlı ve en fitneci kişidir.

Şeytan, sizin en sıkı düşmanınız olan ve paranıza pulunuza göz dikenlerden bile daha tehlikelidir. Ey insanlar, öfke ateşinizi şeytana karşı kullanın ve onunla irtibatınızı kesin. Allah’a and olsun, şeytan sizin aslınıza ve kökünüze karşı kibirlendi ve sizin soyunuzla alay etti ve süvari ordularıyla size saldırdı ve piyade ordularıyla yolunuzu kapattı ve sizi nerede bulursa bulsun, orada avladı.

Allah için, Allah için kibirden, bencillikten ve cahilce tefahürden sakının çünkü bunlar şeytani vesveselerin geliştiği kin ve nefret mevkiidir. Şeytan geçmiş milletleri ve eski ümmetleri kandırdı, öyle ki hepsi cahillik karanlığına gömüldü, helak olma uçurumuna sürüklendi ve kolayca şeytanın çekmek istediği yere sürüklendi.

Tefahür, kibirli insanların yüreğini asırlarca çelişki ve kan akıtmalarla geçinecek hale getirdi ve yüreklerini kinle daralttı. Kötü tefahürün bir başka sonucu, insanları aşağılamak ve izzet ve kerametlerini göz ardı etmektir. Nitekim bu konuya Kehf suresinin 34. ayetinde işaret edilmiştir: Bu adamın başka geliri de vardı.

Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: "Ben, servetçe senden daha zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm." (Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: "Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam." İşte bu bencillik ve başkalarını hor görmek bol nimetlerden yararlanırken tefahürün sonucudur. Bu ayet açıkça mal ve sosyal saygınlığın bolluğunun dünyaperest insanlar açısından en önemli değer olduğunu ortaya koyuyor. Toplumda farklı sınıfların oluşması veya siyasi ve kültürel afetlerin baş göstermesi kötü tefahürün diğer bazı sonuçlarıdır. İmam Ali –s– tefahürü siyasi afet şeklinde değerlendiriyor ve bu konuda şöyle buyuruyor: Hükümdarların salih insanların gözünde en çirkin hali, tefahür yaptıkları düşünülmesi ve başka insanlardan kendilerini üstün gördükleri anlaşılmasıdır.

Bence siz asla benim övülmeyi ve methedilmeyi duymak istediğimi düşünmüyorsunuzdur, çünkü bunun asla böyle olmasını istemem. Kuşkusuz bir toplumun yöneticisi için en alçak durum, halkın onu tefahür meraklısı olmak ve ülkeyi kibirle yönetmekle suçlamasıdır. Ve gerçekten ben sizin benim hakkımda böyle düşünmenizi ve benim methedilmemi sevdiğimi zannetmenizi istemem.

Ben Allah’a hamd olsun, böyle bir insan değilim. İmam Ali –s– Nehcül Belağa’nın 221. hutbesinde Tekasür suresinin birinci ayetini tilavet ettikten sonra da şöyle buyurur: "Vay! Ne kadar uzak bir hedef, ne kadar gafil ziyaretçiler, ne kadar da büyük ve rüsva edici bir iş! Gidenlerin ibret noktası olan yerlerini bırakıp, kendilerinden çok uzaklardaki çürümüş ölülerle övünüyorlar. Atalarının mezarlarıyla mı, yoksa ölülerini de kendilerine katarak çokluklarıyla mı övünüyorlar?!

Onlar adeta ruhsuz cesetlerin dönmesini ve durmuş cisimlerin harekete geçmesini istiyorlar. Oysaki onlarla öğüneceklerine onlardan ibret almaları daha güzel olmaz mıydı? Onların durumunu görünce tevazu göstermeleri, onlarla büyüklenmekten daha akıllıca bir iş olurdu! Kıyamet gününde tefahürün ağır cezalarından biri, bu tür insanlara çok sert ve siyah elbiselerin giydirilmesi ve ilahi aşağılayıcı azaplar verilmesidir.

Kehf suresinin 34. ayetinde şöyle buyurur: Kendisine Allah'tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi kendi kendini de kurtaracak güçte değildi. Ve Müminun suresinin 101. Ayetinde ve Cin suresinin 24. ayetinde şu ifadeler yer alır: Sûra üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar. Sonunda, tehdit edilip durduklarını (azabı, kıyameti) gördükleri zaman, kim yardımcı olma bakımından daha güçsüz ve sayıca daha az imiş, bileceklerdir. Bu ayetler açıkça kıyamet gününde herşeyin dünyevi özelliğini kaybedeceğini, akrabalık bağlarının kopacağını ve tefahür sebepleri de ortadan kaldırılacağını ortaya koyuyor.

Peki, tefahür nasıl tedavi edilir? İnsanın bilincini geliştirmesi ve bu huyunun farkına varması, tefahürü tedavi etmenin en temel yoludur. İmam Ali’nin –s– değerli sözleri bu bağlamda en iyi şahittir ve tefahürün en başta farkına varılarak tedavi edilmesi gerektiğini gösterir. İmam Ali –s– şöyle buyurur: İnsanoğlu başlangıçta bir nutfe ve sonunda bir ceset olurken, nesine övünür? Oysa ona rızık veren olmazsa bir hiçtir, nitekim ölümle karşılaştığında da elinden hiç bir şey gelmez. Evet, insan tefahür hastalığını tedavi etmesi için en başta bu özelliğinin bilincine varması gerekir.

Kuşkusuz dünyevi izzet ve iftiharlar rekabet konusu olmamalı ve dünyevi nimetler insanı şaşırtmadığı gibi acıları da sabrını tüketmemelidir. Çünkü dünyevi izzet ve iftihar bir gün son bulur ve dünyevi nimetlerin de bir sonu vardır ve acılar da elbette bir gün son bulacaktır. Dünyada bu devranlar gelip geçer ve her canlı mahlûk bir gün ölecektir. İmam Ali –s– şöyle buyurur: Tefahürden el çekin, kibri üzerinizden atın, mezarınızı hatırlayın, çünkü kuşkusuz yolun oraya düşecektir ve ameline göre sonucunu görürsün ve ektiğin gibi biçersin. Burada artık ne tefahür vardır, ne üremeler, ne görüşmeler ve ne komşuluklar. İmam Ali –s– bir başka yerde de benzer ifadelerle insanları tefahürden el çekmeye ve kibirli olmamaya ve mezarı hatırlamaya davet ediyor.

Tefahürün bir başka tedavi yolu sadaka ve maddi manevi infakta bulunmaktır. Allah Resul’ünden –s– nakledilen 40 hadis de bunu doğruluyor: Müslüman insanın sadakası ömrünü uzatır ve onu kötü ölümden korur ve Allah Teâlâ da sadak ve infakı yüzünden tefahür ve kibri ondan uzaklaştırır.