Kur'an Açısından İmansızlığın Nedenleri

Kur'an Açısından İmansızlığın Nedenleri

İnsanoğlu doğal ve fıtri olarak kemale erme peşindedir ve her türlü kusurdan kaçınmaya çalışır. İnsanların gelişmesinde ve yücelmesinde etkili olan etkenlerden biri, imandır. İmanın sözcük itibarı ile anlamı tasdik etmek ve inanmaktır. İnsanın inanç kimliği ve temel taşı, iman sahibi olmasıdır. İnsan ancak iman nuru ile gönlü aydınlandığı ve bu sayede geliştiği ve yüceldiği vakit içindeki yetenekleri ve erdemleri ortaya koyabilir ve tekâmüle yönelik hareketini başlayabilir. İman insanların kişiliğinin gelişmesinde de önemli rol ifa eder.

Nitekim yüce Allah Bakara suresinin 257. ayetinde şöyle buyurur. Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar. Yine Mücadele suresinin 11. ayetinin bir bölümünde de şöyle okumaktayız: ... Size "Kalkın" denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. İmanın bazı merhaleleri ve dereceleri vardır ve insan kemale ermek için imana kavuşmanın merhalelerini geride bırakması gerekir. Gerçek imana ulaşmanın ilk adımı, Allah'a iman etmektir. Yegane Allah'a iman etmek, beşerin beynine ve kalbine yol bulan en önemli ve en büyük düşüncedir.

Allah'a iman etmek gönlü aydınlatır ve geleceğe yönelik ümitvar ve iyimser yapar, insana güç verir. Yegane Allah'a iman eden insan, varlık aleminin hikmet ve hedef sahibi olduğuna ve bu alemin merkezi rahim ve rahman olan yüce Allah olduğuna, Allah'ın iyi ameli asla heba etmediğine ve hakka uyanların ve hak yolunda adım atanların koruyucusu olduğuna inanır. Böyle bir inanca sahip olan insan sürekli aydın ve ümitvar bir gönülle ve sürekli Allah'a tevekkül ederek hayır ve maslahat yolunda hareket eder. Ancak, iman ve inançtan yoksun olan insan varlık alemini acımasız ve amaçsız olarak görür. Böyle bir insan zorluklarda ve musibetlerde umudunu yitirir ve toplumu ıslah etme bağlamında kendisini yapa yalnız hisseder.

İmanın diğer merhaleleri hak ve hakikate iman etmek, başta Hz. Muhammed (sav) olmak üzere gerçek peygamberlere iman etmek, maad vesaireye iman etmektir. Kuşkusuz imanın çeşitli mertebelerine ermek insanlara kemale ermelerinde yardımcı olur. İman, insanın tekamüle giden yolunu aydınlatır. İman sahibi olmayan insan ne hedefi tanır ne de yolunu bulur. Şimdi akla gelen soru şu ki neden bazı insanlar imansızdır ve fıtratın gösterdiği esas yolundan sapar? Yüce Allah Müminun suresinde bunun bir kaç sebep beyan etmiştir. Bu sebeplerden biri Kur'an-ı Kerim'e göre tedebbürsüzlüktür. Tedebbür sözcük itibarı ile bir şeyin sonunu düşünmek, tedbirli olmak demektir. Kur'an-ı Kerim ayetleri üzerine düşünmek, ilahi ayetlerin ahkam ve amaçlarının felsefesinin anlaşılmasına vesile olur. İslamî düşüncede tedebbür ise ilahi mahlukları ve nimetleri tanımaktır. Bu tanım değerli sonuçları beraberinde getirir ki bunlardan biri, imanın güçlenmesidir. Ancak bazı insanlar Kur'an-ı Kerim ayetlerinde tedebbürden ve hikmetlerini anlamaktan kaçınır.

Bu insanlar yaratılışın muazzamlığını da düşünmez ve varlık alemini yüzeysel olarak düşünür ve bu yüzden imansızlığa kapılır. Kur'an-ı Kerim'e göre insanların imansızlığının bir başka sebebi, geçmişlerden ibret almamaktır. İmansız insanlar geçmişlerin yaşamına ibret gözü ile bakmaz. Kur'an-ı Kerim üzerine tedebbür etmeyen insan doğal olarak bu semavi kitapta geçmişleri hakkında anlatılan olaylardan da habersizdir ve bu yüzden geçmişlerin kötü amellerinden ibret almaz. Oysa manevi ilerlemeleri gözetlemek ve geçmişlerin hata ve günahlarını düşünmek, insanın hata yapma ihtimalini azaltır, ayrıca imanının güçlenmesine sebep olur. İnsanların imansızlığının bir başka sebebi Kur'an-ı Kerim'e göre Allah resulünü (sav) tanımamaktır. Yüce Allah Müminun suresinin 68 ve 69. ayetlerinde şöyle buyurur: Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? Yoksa Peygamberlerini henüz tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar? Demek ki Kur'an-ı Kerim'e göre iman etmemenin bir sebebi de insanların Hz. Muhammed'in (sav) risaletinden ve peygamberlik makamından habersiz olmalarıdır. Oysa bu insanlar o hazretin sadakat, emanettarlık ve dürüstlüğünü bilen ve onu ta çocukluk çağından tanıyan ve insani sıfatlarını itiraf eden insanlardı. Kur'an-ı Kerim'de fesahat, belagat, ibretler ve tüm deliller, hepsi İslam peygamberinin (sav) nübüvvetini tasdik etmektedir, ancak bu insanlar doğru düşünme gücünü kullanmadıkları için Kur'an-ı Kerim içinde yatan hakikatlerden habersizdir ve bunun sonucu da inkar ve inattan başka bir şey değildir. Biraz önce sözü edilen delilin devamında Allah resulünü (sav) suçlamanın da imansızlık sebebi olduğu belirtilmelidir.

İslam peygamberi (sav) bu semavi din zuhur ettikten sonra insanlara hak ve hakikat yolunu gösterdi ve böylece insanları sapmaktan kurtarmaya çalıştı, ama maalesef bazıları Allah resulüne (sav) iftiralar atmaya başladı ve sapkınlıklarını sürdürdü. Yüce Allah Mümin suresinin 70. ayetinde şöyle buyuruyor: Yoksa onda bir cinnet olduğunu mu söylüyorlar? Hayır; o, kendilerine hakkı getirmiştir. Onların çoğu ise haktan hoşlanmamaktadırlar. Aslında bu zümre İslam peygamberinin (sav) aklını ve düşüncesi bilen ve bunu itiraf eden insanlardı, fakat onu mecnun olmakla suçlayarak sapkınlıkları ve imansızlıkları üzerinde ısrar ediyordu. Allah resulü (sav) onlara Kur'an-ı Kerim'i ve iki dünyada saadetlerine vesile olacak hak ve hakikati getirmişti, fakat onların çoğu hakkı kabul etmeyi reddediyordu, neden, çünkü onların çıkarlarına uygun değildir. Evet, Kur'an-ı Kerim'e geri hakkı benimsemekten kaçınmak da imansızlık sebeplerinden biridir. Kur'an-ı Kerim insanların imansızlığına bir başka gerekçe olarak da nefsin heveslerini izleme şeklinde beyan ediyor.

Günah ve şehvet düşkünlüğü yıkıcı bir etkendir ve insanın kalbini karartır ve hakikatleri idrak etmeyi engeller. İnsanın kalbi hakikati idrak etmekten mahrum kalınca da içindeki tüm olumlu yetenekler yok olur ve yerini olumsuz yeteneklere bırakır. Bu sürecin sonu insanın imansızlık ve dinsizlik sınırına kadar gerilemesidir. Kuşkusuz günah peşinden giden insan hak yolunu izlemez. Bu tür insanlar dinsiz insanların aksine dine inanır, ancak tealim ve ahkamına boyun eğmez, oysa iman, amele bağlı bir durumdur. Fakat bu insanlar daha çok günah ve isyankarlık peşinden gider, neden, çünkü dünyevi zevkler imanla çelişir. Yüce Allah Müminun suresinin 71. ayetinde şöyle buyurur: Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi.

Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiler. Şehvet düşkünlüğü ve nefsani hevesler insanın kalbinden imanı siler ve doğruyu teşhis etme yeteneğini ortadan kaldırır ve sonuçta insanın kemale ermesine mani olur. Bu konuda İmam Sadık (sa) şöyle buyurur: Hiç bir şek günah kadar insanın kalbine heba etmez, çünkü kalp hata yapınca öylece kalır, ta ki kötülükler ona hakim olur ve onu devirir. Kıyamet ve maada inanmamak da imansızlığa yol açan etkenlerden biridir. Kuşkusuz bu dünyadan sonra ahiret dünyasına ve öldükten sonra yüce Allah'a döneceğimize inanmak, insanı salih amellere yöneltir ve günahtan sakındırır. Kuşkusuz ahiretten gafil olmak, günahlara zemin oluşturur ve imanı zayıflatır.

Yüce Allah Bakara suresinin 62. ayetinde şöyle buyurur: Şüphesiz iman edenler; yani Yahudilerden, Hristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir. İmansızlık girdabına sürüklenmenin diğer bazı etkenleri inat, kibir, nasihat dinlememek, geleceği düşünmemek gibi etkenlerdir. Bu tür etkenler insanları saadet ve mutluluktan ve Allah yolundan uzaklaştırır ve karanlık bir geleceğe doğru sürükler.