Kendi Görüşüne Göre Kur'an'ı Tefsir Etmek

Kendi Görüşüne Göre Kur'an'ı Tefsir Etmek

Kendi Görüşüne Göre Kur'an'ı Tefsir Etmek

Kendi Görüşüne Göre Kur'an'ı Tefsir Etmek

    Kendi Görüşüne Göre Kur'an'ı Tefsir Etmek ve Ayetlerin Bir Kısmını Bir Kısmıyla Vurmak

es-Safi adlı tefsirde, Peygamberimizin (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Kur'an'ı kişisel görüşü doğrultusunda tefsir eden kimse, ateşteki oturağına şimdiden hazırlansın." (c.1, s.21)

   Bu anlamı içeren bir çok hadis, sünni ve şii kanallarca rivayet edilmiştir. Yine aynı anlamı destekleyen başka hadisler de Peygamberimizden (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamlarından (hepsine selam olsun) rivayet edilmiştir.

   "Münyet-ül Mürid" adlı eserde Peygamberimizden (s.a.a) şöyle rivayet edilir: "Kur'an hakkında herhangi bir bilgiye dayanmadan konuşan kimse, ateşten oturağına şimdiden hazırlansın." (s.191)

   Bu hadisi Ebu Davud Sünen'inde rivayet etmiştir.

   Yine Münyet-ül Mürid adlı eserde Peygamberimizden (s.a.a) şöyle rivayet edilir: "Kur'an hakkında bir bilgiye dayanmaksızın konuşan kimse, kıyamet günü, ağzına ateşten bir gem vurulmuş halde haşir meydanına getirilir." (s.191)

   Aynı eserde yer alan bir diğer rivayette Peygamberimizin (s.a.a) şöyle buyurduğu belirtilir: "Bir kimse Kur'an hakkında kişisel görüşüne dayanarak konuşsa, isabet etse bile hata yapmış olur." (s. 191)

   Bu hadisi Ebu Davud, Tirmizi ve Nesaî de rivayet etmiştir. (Sünen-i Ebi Davud, c.3, s. 320, h: 3652. Tirmizî, c.5, s.200, h: 2952)

   Aynı eserde Peygamberimizin (s.a.a) şu sözü rivayet edilir: "Benden sonra ümmetim hakkında en çok endişelendiğim husus, bir adamın gelip Kur'an'ı incelemesi ve Kur'an ifadelerini kastedilmeyen anlamlara yorumlamaya kalkışmasıdır." (s. 191)

   Tefsir-ul Ayyâşî'de Ebu Basir kanalıyla İmam Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Kur'an'ı kişisel görüşü doğrultusunda tefsir eden kimse isabet etse, bundan dolayı ödüllendirilmez. Eğer yanılsa, o gökten daha uzakta yer alır. (Allah'ın dergahına bir o kadar mesafe uzaklıkta yer alır.)" (c.2, s.17, h:4)

   Yine aynı eserde Yakub b. Yezid'in Yasir kanalıyla rivayet ettiğine göre İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:  "Allah'ın kitabı hakkında kişisel görüşü esas alan bir tavır içinde olmak küfürdür." (c.1, s.18, h:6)

   Ben derim ki: Bu anlamı destekleyen daha başka hadisler de Uyûn-u Ahbar-ir Rıza'da, Şeyh Saduk'un Hisal'ında ve Tefsir-ul Ayyâşî gibi kaynaklarda rivayet edilmiştir.

   Peygamber'in (s.a.a) "Kur'an-ı kişisel görüşü doğrultusunda tefsir eden..." sözünün anlamına gelince: Kişisel görüş olarak anlamlandırdığımız "rey" içtihad sonucu oluşan kanaat, inanç demektir. Bu kelime bazen hava ve istihsandan [şer'i delillerden birine dayanmaksızın sırf ilk bakışta güzel görünmeden] kaynaklanan konuşma için de kullanılmıştır. Hangisi olursa olsun, Peygamberimiz: "Kişisel görüşü doğrultusunda..." sözünü kullanırken bunu bir zamire izafe ederek (bire'yihi) kullanmasından anlaşılıyor ki, maksat, Kur'an'ın tefsiri bağlamında mutlak olarak içtihadı yasaklamak değildir. Eğer böyle olsaydı, hadis ehlinin savunduğu gibi, bu yasaklamanın bir gereği olarak tefsir bağlamında sadece Peygamberimizin ve Ehl-i Beyt İmamlarının sözlerini ve rivayetlerini esas almak gerekirdi. Ayrıca, böyle bir yaklaşım, Kur'an'ın apaçık Arapça bir lisan ile inmiş olmasına ve insanların bu ayetler üzerinde durup düşünmeleri gerektiğini ifade eden bir çok Kur'an ayetiyle çelişmektedir. Yine insanların Kur'an'a başvurmaları ve rivayetleri Kur'an'a sunmaları ve onunla test etmeleri gerektiğini ifade eden bir çok rivayetle de çelişmektedir.

  Daha doğrusu "Kişisel görüşü..." ifadesindeki izafet, özgü olmayı, tekliği ve bağımsızlığı ifade eder. Bir tefsircinin Kur'an'ı tefsir ederken sadece Arap dilini anlama bağlamında kendine özgü sebebleri dayanak olarak alması, dolayısıyla Allah'ın sözünü, insanların sözleriyle kıyaslaması yâni. Sözgelimi, herhangi bir insan tarafından sarf edilmiş bir söz bize ulaşırsa, hiç beklemeksizin o sözü, insanların maksatlarını anlamada kullanılan genel geçer kuralları esas alarak değerlendiririz ve bu kurallar doğrultusunda bir yargıya varırız ve deriz ki: "Adam, bu sözleriyle şu hususu anlatmak istemiştir." Nitekim bu yöntemleri, yargılar, itiraflar, şahitlikler hususunda uygular ve onları geçerli biliriz. Bütün bunların nedeni, sözel açıklamalarımızın dil açısından bildiğimiz kurallara dayanıyor olması ve sözcüklerin gerçek ya da mecazi karşılıklarını öteden beri biliyor olmamızdır.

   Daha önceki açıklamalarda da vurguladığımız gibi, Kur'an'daki açıklamalar bu tür yöntem üzere seyretmezler. Tam tersine, Kur'an ifadeleri birbiriyle bağlantılı sözlerden oluşur, ama aynı zamanda birbirinden ayrıdırlar da. Hz. Ali'nin de (a.s) belirttiği gibi, bazısı, diğer bazısının desteğiyle kendini ifade eder. Bazısı, diğer bazısına tanıklık eder. Dolayısıyla konuyla ilgili bütün ayetler iyice incelenmeden, üzerinde düşünülmeden, salt sözcüklerin gerçek anlamlarını ortaya çıkarmaya ilişkin bilimlerin kurallarına dayanarak, bu kuralları işleterek bir ayetten algılanan anlamla kastedilen anlama varıldığını söylemek doğru olmaz. Nitekim bir ayette bu hususa şu ifadelerle işaret edilmiştir: "Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birbirini tutmaz bir çok şeyler bulurlardı." (Nisâ, 82) Bu hususta özet de olsa Kur'an'ın olağan üstünlüğü vb. konuları işlerken bazı açıklamalarda bulunmuştuk.

   Şu halde yasak konusu olan kişisel görüşle tefsir yapmak, anlamları ortaya çıkarma yöntemiyle ilgilidir, anlaşılmaya çalışılan şeyle ilgili değildir. Diğer bir ifadeyle, Peygamberimiz (s.a.a), yüce Allah'ın sözünün, insanların sözleri için kullanılan yöntemle anlaşılmasını yasaklamıştır. Öyle ki, bu yöntem doğru ve reel bir sonuç elde etse bile, Allah'ın kelamı bağlamında esas alınmamalıdır.

   Bu çıkarsamamızın kanıtı, Peygamberimizden rivayet edilen bir diğer hadistir: "Kur'an hakkında kişisel görüşü doğrultusunda konuşan kimse, isabet etse de yanılmış olur." İsabet etme varsayımına rağmen bir şey hakkında yanlış hükmünü verme, ancak yöntemdeki yanlışlıktan dolayı olabilir. Tefsir-ul Ayyâşî'de yer alan rivayette geçen: "Eğer isabet etse, bundan dolayı ödüllendirilmez" ifadesi de bunu ortaya koymaktadır.

   Peygamber efendimizin zamanındaki uygulama da bu değerlendirmemizi pekiştirir niteliktedir. Çünkü Kur'an henüz bir araya getirilmemişti, bir takım sure ve ayetler dağınık halde insanların ellerinde bulunuyordu. Dolayısıyla, parça parça tefsir yapmak, maksadın aksine bir sonuca varma tehlikesi doğuruyordu.

   Bu açıklamalardan çıkan sonuç şudur: Yasaklanan husus, Kur'an'ı tefsir ederken tek başına ve bağımsız olarak hareket etmektir. Müfessirin sadece kendi görüşüne dayanması ve başka şeyleri dikkate almamasıdır. Buna göre, başkalarına başvurarak onlardan yardım almak zorunludur. Bu başkası da zorunlu olarak ya Kur'an'dır ya da sünnettir. Bu başkasının sünnet olması Kur'an'la çelişir. Çünkü bizzat sünnet Kur'an'a başvurmayı ve rivayetleri Kur'an'la test etmeyi emretmektedir. Dolayısıyla başvuru kaynağı, tefsir için yardım alınacak merci olarak Kur'an'ın kendisinden başka bir şey kalmıyor.