İmam Hasan'ın (a.s) Kurân'daki Konumu

İmam Hasan'ın (a.s) Kurân'daki Konumu

İmam Hasan'ın (a.s) Kurân'daki Konumu

 

Müslümanlar Ehli Beytin İlim ve Manevi konularda bütün İnsanlardan üstün oldukları konusunda görüş birliğin de dirler.

Müslümanlar Ehli Beyt'in üstünlüğü, ilmî ve manevi konumlarının yüksekliği, yüce Allah'ın insanlarda bulunmasını istediği kemal sıfatları ile donanmış oldukları konusunda başka hiçbir konuda olmadığı kadar görüş birliğindedirler.
 
Bu görüş birliği, bir dizi temel gerekçeye dayanır. Bu gerekçelerden biri, Kur'ânı Kerim'de yer alan Ehli Beyt'in özel konumunu vurgulayıcı açık ifadelerdir.
 
Bu ifadelerde Ehli Beyt'in her türlü kirden arınmış oldukları, yüce Allah'ın bütün insanlığa yönelik bir bağışı olan peygamberliğin bir karşılığı olarak herkes tarafından sevilmeleri gereken; Resulullah'ın yakınları oldukları, yüce Allah'a samimiyetle bağlılık sunan iyi kullar oldukları, Allah'ın azabından korkup kalplerini O'nun korkusu ile doldurdukları, böylece yüce Allah'ın onlara cennetini garanti edip kendilerini azabından koruduğu açıkça belirtilmiştir.
 
İmam Hasan Müçteba (a.s), hiç şüphesiz tüm kirlerden arındırılmış olan Ehli Beyt mensuplarından biridir. Dahası o, Peygamberimiz ile Necran Hıristiyanları arasındaki Mübahele olayını anlatan ayette sözü edilen Peygamberimizin (s.a.a) oğludur.
 
 
Bu olay, Âli İmrân Suresi'nin 61. ayetinde şöyle anlatılıyor: Sana gelen bilgiden sonra kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: Gelin evlâtlarımızı ve evlâtlarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi bir araya çağıralım, sonra birbirimize beddua ederek Allah'ın lânetinin yalancıların üzerine olmasını dileyelim.
 
Hadisçilerin çoğunluğunun birçok kanaldan rivayet ettiklerine göre bu ayet Peygamberimizden, İmam Ali'den, Hz. Fatıma'dan, İmam Hasan'dan ve İmam Hüseyin'den (hepsine selâm olsun) oluşan Ehli Beyt hakkında indi. Ayette sözü edilen evlâtların (oğulların), Hasan ve Hüseyin oldukları şüphesizdir. Bu olay Ehli Beyt'in yeryüzü halkının en hayırlıları, Allah katında en üstün insanlar oldukları yolunda bir ilâhî kesin belgedir. Peygamber (s.a.a) onları öne sürerek karşı tarafla mübahele ediyor.
 
 
Necran piskoposu da şu itirafı ile bu gerçeği dile getirmiştir: Ben karşımda öyle yüzler görüyorum ki, eğer bu yüzlerin sahipleri Allah'tan bir dağın yerindensökülmesini isterseler, Allah o dağı yerinden söker.
 
Okuduğumuz ayetin yanısıra bu hikâye, Ehl-i Beyt'in (üzerlerine selâm olsun) derecelerinin yüceliğine, konumlarının yüksekliğine, üstün kişiliklerine, yüce Allah'ın ve Peygamber efendimizin (s.a.a) en sevdiği insanlar olduklarına, üstünlükte hiçbir insanın onlara yaklaşamayacağına delâlet eder. Kur'ân, Peygamberimiz (s.a.a) dışında Ehli Beyt mensuplarından başka hiç kimsenin masum olduğunu belirtmemiştir.
 
O Ehli Beyt ki, yüce Allah onları günah kirinden tamamen arındırmak istemiştir. Gerçi Peygamber efendimizin (s.a.a) eşlerinin Ehli Beyt kavramının kapsamı içine girip girmedikleri konusunda, Müslümanlar arasında farklı görüşler ileri sürülmüştür; ama İmam Ali'nin, Hz.Fatıma'nın, İmam Hasan'ın ve İmam Hüseyin'in (hepsinin üzerine selâm olsun) bu ayetin kapsamında oldukları hususunda görüş birliği vardır. 
 
Bütün bu söylediklerimize dayanarak Ehl-i Beyt'i sevmenin, onların izini benimsemenin ve Kur'ân'ın açık beyanı ile onların sevgisini onlar dışındaki herkesin sevgisine tercih etmenin gerekli oluşunun arkasında saklı olan sırrı kavrayabiliriz.
 
 
Her şeyden önce Ehli Beyt mensuplarının masum oluşları, yolların dallandığı ve arzuların farklılaştığı dönemlerde kurtuluşun onların izinden gitmekte olduğunun en tartışılmaz gerekçesidir.
 
Çünkü yüce Allah'ın her türlü kirden arındırdığı bir kimse, arkasından gelenleri kurtuluşa iletir ve ona bağlı olanlar dalgalı denizde boğulmaktan kurtulur. Abdullah b. Abbas'ın verdiği bilgiye göre, Peygamberimizin (s.a.a) yakınlarını sevmeyi teşvik eden ayet (Meveddet Ayeti / Şûrâ, 23) indiğinde bazı sahabîler, Müslümanlar tarafından itaat edilmeleri gerektiği vurgulanan söz konusu yakınlardan kimlerin kastedildiğini sordular.
 
Peygamberimiz (s.a.a) de bu soruya: "Onlar; Ali, Fatıma ve onların iki oğullarıdır." karşılığını verdi. Kur'ânı Kerim, Dehr (İnsân) Suresi'nde, sözü bize bırakmadan, Ehl-i Beyt'in (üzerlerine selâm olsun) sahip oldukları yüce ruhî nitelikleri ve itaatleri ile ibadetlerine eşlik eden ihlâslarını vurgulayan ayetlerinde onları üstün ilân etmenin sebeplerini şöyle açıklıyor: Kendi canları çektiği hâlde, yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah rızası için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne de bir teşekkür.
 
Biz, asık suratlı, sert bir günden dolayı Rabbimizden korkuyoruz." Böylece Allah, onları o günün fenalığından korur ve onları parlaklık ve sevince kavuşturur. Sabretmelerine karşılık da, onları cennetle ve ipekle ödüllendirir. 
 
Tefsir ve hadis bilginlerinin çoğunluğunun yorumlarına göre bu sure, Hasan ile Hüseyin'in hastalığa yakalanmaları münasebeti ile Ehl-i Beyt (üzerlerine selâm olsun) hakkında indi. Oğullarının bu hastalıkları üzerine İmam Ali, eğer iyileşirlerse, yüce Allah'a şükür mahiyetinde üç gün oruç tutmayı adadı.
 
Ardından Ehl-i Beyt bu adaklarını, anlamına tam uygun bir titizlikle yerine getirdiler. Bu titizlikte fedakârlığın her türünün en çarpıcı örneğini verdiler. Öyle ki, bunun üzerine yüce Allah şu ayetleri indirdi:
 
İyi kullar, kâfur karışımlı bir içeceği tastan içerler. Bu kaynak, Allah'ın iyi kullarının istedikleri yere akmasını sağlayarak içebilecekleri bir pınardır. Onlar verdikleri sözleri tutarlar ve kötülüğü yaygın günden korkarlar.
 
Görüldüğü gibi yüce Allah bu fedakârlıkları ve sözlerine bağlılıkları sebebi ile kendilerine teşekkür babında onlara ahirette en güzel nimetlerini sunacağını belirttiği gibi, dünyada yeryüzüne ve onda bulunan her şeye vâris olacağı güne kadar Müslümanların imamı olmaları ayrıcalığını da bağışlamıştır
 
 
Ehlader