İmam Bâkır'ın (a.s) Tefsire Dair Mirası

İmam Bâkır'ın (a.s) Tefsire Dair Mirası

Resulullah ferasetli idi. Ondan sonra ise ben ve benim soyumdan gelen imamlar ferasetlileriz...

Kuşkusuz, Kur'ân-ı Kerim İslâmî yasamanın ilk kaynağıdır. İslâm ümmetine ve ilâhî risalete özel kimliğini kazandıran ve ümmeti amaçlanan kemaline doğru götüren odur.

İmam Bâkır (a.s), diğer Ehl-i Beyt İmamları (Allah'ın selâmı onlara olsun) gibi, tilâvet, hıfz, tefsir ve art niyetlilerin tahrif amaçlı müdahalelerinden, batıl taraftarlarının çarpıtmalarından koruma alanlarında Kur'ân-ı Kerim'e büyük önem vermiştir. Kuran'ı tefsir ettiği toplantıları, irfanî çalışmalarının ve ilmî cihadının bereketli zeminini oluşturuyordu. Bu toplantılarda ümmete özel kimliğini açıklıyordu.

Bundan dolayıdır ki İmam (a.s), vaktinin belli bir kısmını tefsire ayırmıştı. Bu vakitte tamamen tefsirle uğraşırdı. Tefsir âlimleri görüşleri ve eğilimleri farklı olmakla birlikte ondan çok şey öğrendiler. Onun tefsir derslerine katılanlar, İslâm dünyasının en parlak müfessirleri oldular.

İmam Bâkır (a.s) tefsirde risaletin hedefleri ve usulleriyle uyumlu özel ilmî bir metot izliyordu. Bu bağlamda rey, istihsan, tevil ve zan ehlini teşhir ediyor, eleştiriyordu. Buna, müfessir Katade'ye yönelttiği itirazı örnek gösterebiliriz. İmam (a.s) ona: "Duyduğuma göre Kur'ânı tefsir ediyormuşsun?" dedi.

"Evet." dedi.

İmam (a.s) bu tavrını beğenmediğini şöyle ifade etti: Ey Katade! Eğer Kur'ânı kendi düşüncelerine dayanarak tefsir ediyorsan, helâk olduğun gibi başkalarını da helâk ediyorsun. Eğer başka adamların görüşlerine dayanarak tefsir ediyorsan, yine hem kendini, hem de başkalarını helâk ediyorsun. Ey Katade! Yazıklar olsun sana! Kur'ânı ancak ona muhatap olanlar bilir.

İmam Bâkır (a.s), aziz Kitabın bilgisini sırf Ehl-i Beyt İmamları'na (Allah'ın selâmı onların üzerine olsun) tahsis etmiştir. Çünkü muhkem ve müteşabihi, nasıh ve mensuhu bilip birbirinden ayırabilenler onlardır. Başkaları, buna ilişkin bilgiye sahip değildirler.

Ehl-i Beyt İmamlarından bu hususta şöyle rivayet edilmiştir: İnsanların akıllarına Kur'ân'ı tefsir etmekten daha uzak bir şey yoktur. Çünkü bazen bir ayetin baş tarafı bir konuyla, son kısmı ise başka bir konuyla ilgili olabiliyor. Bununla birlikte o, değişik anlamlara gelebilen bütünsel bir kelâmdır.

Ancak Kur'ânın zahirini esas alıp açıklamak, yasaklanan "Kur'ânı reyle tefsir etmenin kapsamına girmez. İmam Bâkır (a.s), Kur'ân tefsiriyle ilgili bir eser telif etmiştir. Muhammed b. İshak en-Nedim, "el-Fihrist" adlı eserinde, Kur'ân tefsiriyle ilgili eserleri takdim ederken, ondan şöyle söz eder: Bâkır Muhammed b. Ali b. Hüseyin'in kitabı. Carudiye grubunun başı Ebu Carud Ziyad b. Münzir ondan rivayet etmiştir. Seyyid Hasan es-Sadr şöyle der: Ebu Carud'un daha doğru yol üzere olduğu günlerde, aralarında Ebu Basîr Yahya b. Kasım el Esedî'nin de bulunduğu güvenilir Şiî bir topluluk, bu kitabın içeriğini ondan rivayet etmişlerdir. Ayrıca Ali b. İbrahim b. Haşim el-Kummî, tefsirinde bu kitabın içeriğini Ebu Basîr'den rivayet etmiştir.

İmam Bâkır'ın (a.s) Tefsirinden Örnekler

İmam Bâkır (a.s): "Şüphesiz ben; tövbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra doğru yola giren kimseyi bağışlarım." Ayetinde geçen "doğru yolda giden" (hidayet) ifadesini Ehl-i Beyt İmamları'nın velâyeti şeklinde tefsir etmiş ve şöyle buyurmuştur: Allah'a yemin ederim, eğer bir adam bütün ömrünü, Kâbe'nin rüknü ile İbrahim makamı arasında Allah'a ibadet etmekle geçirir, ama bizim (Ehl-i Beyt'in) velâyetimizi kabul etmezse, Allah onu yüzükoyun cehenneme atar.

"Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez." Ayetini şöyle tefsir etmiştir: Yüce Allah, Resul'üne Ali'yi halife olarak tayin etmesini vahiy etti. Resulullah (s.a.a) bunun, ashabından bazılarına ağır gelmesinden korkuyordu. Bunun üzerine yüce Allah, emrini yerine getirme hususunda onu cesaretlendirmek maksadıyla bu ayeti indirdi.

"O gecede melekler ve Ruh (Cebrail) inerler." Ayetini tefsir ederken şöyle buyurmuştur:

O gece, melekler ve kâtipler dünya semasına inerler ve o sene içinde kula isabet edecek şeyleri yazarlar. Emir, O'nun yanında ve O'nun meşiyetine bağlıdır. Dilediğini öne alır, dilediğini de erteler, dilediğini sabit kılar. Ana kitap O'nun yanındadır.

"Artık onlar ve azgınlar oraya (cehenneme) tepetaklak atılırlar."4 ayetini şu şekilde açıklamıştır: Bu ayet, dilleriyle adaletten söz eden, sonra bu de-diklerinden farklı bir tutum içinde olan bir topluluk hakkında nazil olmuştur.

"Eğer bilmiyorsanız, Zikir ehlinden sorunuz." ayetiyle ilgili olarak Muhammed b. Müslim şöyle rivayet eder: İmam Ebu Cafer'e (a.s) dedim ki: "Yanımızda bazı kimseler vardır ki, bu ayette kastedilenlerin Yahudiler ve Hıristiyanlar olduklarını iddia ediyorlar." Buyurdu ki: "Bu durumda onlar, sizi kendi dinlerine davet ederler!" Sonra, eliyle göğsüne işaret ederek: "Zikir ehli biziz, sorulacak kimseler biziz." buyurdu.

"Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız o gün…" Ayetiyle ilgili olarak Cabir b. Yezid el-Cu'fî, Ebu Cafer'in (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet eder: Bu ayet nazil olduğunda, Müslümanlar: "Ya Resulallah! Bütün insanların imamı sen değil misin?" dediler. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ben, Allah tarafından bütün insanlara gönderilmiş resulüm. Ancak benden sonra benim Ehl-i Beyt'imden insanlara önderlik edecek imamlar olacaktır. Bunlar, insanlar içinde imam olarak ortaya çıkacaklar ve yalanlanacaklardır. Küfür ve sapıklık önderleri ile onların taraftarları onlara zulmedeceklerdir. Kim benim Ehl-i Beyt'imden olan bu imamları veli edinir, onlara tâbi olur ve onları tasdik ederse, o bendendir, benimle beraberdir ve bana kavuşacaktır. Haberiniz olsun! Kim onlara zulmeder, onları yalanlarsa, kesinlikle benden değildir, benimle beraber değildir ve ben de ondan beriyim."

İmam Ebu Cafer el-Bâkır'a (a.s): "Sonra Kitabı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik. Onlardan (kullardan) kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmiştir." Ayetinin anlamı soruldu. Buyurdu ki: Hayırlarda öne geçen, imamdır. Ortada olan, imamı tanıyan kimsedir. Kendisine zulmeden de, imamı tanımayan kimsedir.

"İşte bunda ferasetliler için işaretler vardır." Ayetinde geçen "ferasetliler" ifadesini şöyle açıklamıştır: Emirü'l-Müminin Ali (a.s) buyurdu ki: "Resulullah (s.a.a) ferasetli idi. Ondan sonra ise ben ve benim soyumdan gelen imamlar, (ayette sözü edilen) ferasetlileriz."

"Şayet doğru yolda gitseler, onlara bol su veririz." ayetiyle ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Eğer Emirü'l-Müminin Ali b. Ebu Talibin ve onun soyundan gelen vasilerin velâyetine bağlı olarak doğru yolda gitseler; onlara itaat etmeyi, emir ve yasaklarına uymayı kabul etseler, onlara bol su veririz. Yani kalplerine imanı yerleştiririz. Ayette sözü edilen yol, Ali'nin ve ondan sonraki vasilerin velâyetine iman etmektir."

"De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitabın bilgisi olan yeter." Ayeti ile ilgili olarak Büreyd b. Muaviye, İmam Ebu Cafer'e (a.s) sordu: "Yanında Kitabın bilgisi olan" ifadesiyle kastedilenler kimlerdir? Buyurdu ki: Biz kastediliyoruz. Ali bizim ilkimiz, en faziletlimiz ve Resulullah'tan sonra bizim en hayırlımızdır.

Ehlader