Hz. Nuh (a.s) ve Büyük Tufan

Hz. Nuh (a.s) ve Büyük Tufan

Aradan uzun yıllar geçti. Çok az sayıda insan ona iman etti. O inatçı ve kötü insanlardan artık iyice yorulmuş olan Nuh, Yüce Allah’tan onları cezalandırmasını istedi.

Hz. Nuh (a.s) ve Büyük Tufan

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla

Yüce Allah’ın dünyamızı ve ilk insanları yaratmasından uzun bir süre geçmişti. Yeryüzü dereleri ve tepeleri, karaları ve denizleri, tüm güzellikleri ile ilk yaratıldığı gün gibi idi. Güneş ışığı ve ısısıyla dünyamızı aydınlatıyor ve ısıtıyordu. Karanlık gecelere de Ay ışık saçıyordu. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar yemyeşil meralarda otluyor, ağaçlar çok lezzetli meyveler veriyordu. Her şey ilk günkü gibi idi. Sadece insanlar yavaş yavaş değişiyorlardı. Aynı zamanda günden güne sayıları artarak çoğalıyorlardı. Onların her biri daha fazla para ve servet toplamak için çalışıyordu.

İnsanlar daha fazla mal kazanmak için her yola başvuruyorlar, hatta bazen çok kötü işler de yapıyorlardı. Birbirleriyle savaşıyorlar ve adam öldürüyorlardı. Yani insanlar, o kadar mal toplamaya dalmışlardı ki artık Allah’ı unutmuşlardı.

 Yeryüzünde Allah’ı unutmayan ve O’nun istediği şekilde yaşayan sadece bir kişi kalmıştı. O da Hz Nuh idi.

Nuh iyi bir insandı. Dürüsttü, çalışkandı, şefkatli idi ve başkalarını da düşünürdü.

Onun kalbi tertemiz ve sevgiyle doluydu. Sadece kendi ailesine değil, diğer insanlara karşı da sevgi besliyordu. Hatta hayvanlara bile iyi davranıyordu.

O ve ailesi günlük çalışmaları karşılığında kazandıkları azıcık yiyeceği fakir ve aç insanlarla paylaşıyordu.

O, kendisine verdiği nimetler karşısında sürekli Allah’a şükrediyordu. Yüce Allah da, toplumunun cahil insanlarını hidayet etmesi ve onlara doğru yolu göstermesi için Nuh’a peygamberlik verdi.

 Nuh, insanların sadece Allah’a kulluk etmelerini sağlamak için çok çalıştı. Ancak bu yoldaki çabaları fayda etmedi. Onlar puta tapmaktan vazgeçmediler. Nuh’un sözlerini dinlemedikleri gibi bir de onunla alay ediyorlar ve diyorlardı ki: ‘Eğer doğru söylüyor isen Rabbinden bizim üzerimize bela göndermesini iste!’

Ancak insanları çok seven Nuh, bunu yapmıyor ve belki de günün birinde sözlerini kabul edeceklerini, Allah’a inanacaklarını ümit ediyordu. Fakat insanlar da onunla alay etmeyi bir türlü bırakmıyorlardı.

Aradan uzun yıllar geçti. Çok az sayıda insan ona iman etti. O inatçı ve kötü insanlardan artık iyice yorulmuş olan Nuh, Yüce Allah’tan onları cezalandırmasını istedi.

Allah Nuh’un duasını kabul etti. Onların hepsinin tufana kapılıp boğulacaklarını ve bu selden sadece inananların kurtulacağını haber verdi.

Yüce Allah ona bir gemi yapmasını emretti. Büyük bir gemi… Bu geminin yapımında çok sağlam ağaçları kullanmalıydı. Gemi, içine su dolmaması için üç katlı ve yüksek olmalıydı.

 Nuh Allah’ın ismiyle kendisine emredilen gemiyi yapmaya koyuldu. Nuh, öncelikle oğulları Sam, Ham ve Yafis ile inananları yanına alarak gemi yapımında kullanabilecekleri ağaçları kesmeye başladı.

Onlar, gece-gündüz demeden çalıştılar. Testere, keser, çekiç ve tahtaları şekillendirirken oluşan sesler her tarafa yayılmıştı. Bu gemi çok büyük olmalıydı. Çünkü sadece Nuh ile ailesi binmeyecekti. Onlarla birlikte inananlar bu gemiye binecekti. Ayrıca o gün yeryüzünde bulunan tüm hayvanlardan erkek ve dişisi olmak üzere birer çift o gemiye bindirilecekti. Öte yandan gemiye binenlerin yanlarına bir miktar yiyecek de almaları gerekiyordu. Çünkü hem gemiye alınacak yolcu fazlaydı hem de tufanın dineceği zamana kadar gemide kalmak zorunda idiler. Nihayet uzun bir sürelik çalışmanın ardından gemi tamamlandı. Kocaman bir gemi yapılmıştı. Nuh, bu geminin duvarlarını bile çok sağlam ağaçlardan yapmıştı. Çünkü gemiye fil gibi koca cüsseli hayvanlar da alınacaktı. Dolayısıyla yolcular güvende olmalıydı.

Her şey hazırdı. Artık sadece gemiye binmek kalmıştı. Nuh, Allah’ın emri ile tüm hayvanları gemiye çağırdı. Onun sesini dağlardan, ormanlardan ve gökyüzünden duyan tüm hayvanlar geminin yanına geldiler. Bu tufan sıradan bir tufan olmayacaktı. Sadece gemiye binenler kurtulacaktı. Geminin dışında kalanlar ise boğulacaklardı. Yeryüzündeki hayvanların soyunun kesilmemesi için Allah bu emri vermişti. Her hayvandan erkeği ve dişisi olmak üzere bir çifti gemiye bindirilecekti. Nuh’un çağrısını duyan tüm vahşi ve evcil hayvanlar başına toplandılar. Nuh onların erkeği ve dişilerini kuyruğa soktu ve her birinden birer çifti gemiye aldı. Bir çift at, bir çift koyun, bir çift zürafa, bir çift fil, bir çift kaplumbağa, bir çift uçan gaz, bir çift deve ve… Tüm hayvanlar gemiye bindikten sonra Nuh, çocukları ve az sayıda inananlarla birlikte gemiye bindi.

Nuh gemiye bindikten sonra geminin büyük kapısı kapandı ve çok acayip olaylar meydana geldi. Siyah ve korkunç bulutlar gökyüzünü doldurdu. Yeryüzüne ilk su damlası düştü. Daha sonra çok şiddetli bir yağmur yağmaya başladı.

Yağmur şiddetini iyice artırdı. Tüm nehirler ve denizler dolup taştıktan sonra yeryüzünde su birikintisi oluştu. Git gide su yükseldi ve gemiyi üzerine alacak ölçüde çoğaldı. Kısa sürede sel yapacağını yaptı. Kocaman ağaçları yerinden söktü; binaları darmadağın etti. Artık dağların zirvesine kadar her taraf su altında kalmıştı. Öyle ki nereye bakarsanız su görürdünüz….

Hatta Nuh’un oğlu Kenan da kötü arkadaşlarına uyup babasının sözünü dinlemediği için bu tufanda boğuldu. Rüzgâr ve tufan, o kocaman gemiyi bir ağaç parçası gibi sağa-sola savurup duruyordu.

Böylece bu büyük beladan sadece Nuh, çocukları ve çok az sayıda inanalar kurtulmuştu...  Her tarafı tufan ve soğuk teslim almışken sadece onlar gemide rahat ve huzur içinde idiler. Yeterli ölçüde yiyecek ve içecekleri de olduğu için hiçbirisi açlık ve susuzluk çekmedi.

Hatta bazı hayvanlar gemide doğum yaptı. Küçücük serçeler yumurtadan çıktı ve minicik salyangozlar geminin içinde hayatla tanıştılar.

14 gün süren tufanın ardından sonunda gökyüzü duruldu ve rüzgâr dindi. Sular yavaş yavaş çekildi ve yeryüzü tarafından emildi.

Bunun üzerine Yüce Allah Nuh’a şu emri verdi: ‘Sen ve dostların artık gemiden inebilirsiniz. Sen, çocukların ve dostların aşağı inin, korkmayın. Çünkü ben yeryüzünü sizler için güvenli kıldım.’

Nuh geminin kapısını açtı. Çocukları ve arkadaşları ile gemiden indiler. Onların ardından gemide bulunan hayvanlar da gemiden inip yeryüzüne yayıldılar.

Bu büyük tufandan esenlikle kurtuldukları için çok sevinmişlerdi.

Serçeler öterek ağaçların dallarına doğru uçtu. Aslanlar kükreyerek oradan uzaklaşıp gittiler. Yılanlar, kaplumbağalar, vahşi kuşlar, maymunlar ve kısacası karıncadan file kadar aklınıza gelebilecek bütün hayvanlar oradan uzaklaşıp yeryüzüne dağıldılar. Sadece Nuh’un koyunları ve inekleri yanında kaldı.

Nuh ve arkadaşları tekrar meyveli ağaçlar ve yemyeşil tabiatı görebildikleri, güllerin güzel kokusunu alabildikleri için çok mutlu idiler. Nuh dedi ki: ‘Bizi bu büyük beladan kurtaran Rabbimize teşekkür etmek için bir kurban yeri yapmalıyız.’ Hemen işe koyuldu ve geminin yanındaki taşları üst üste dizerek küçük bir tepe oluşturdu. Daha sonra etraftan topladığı çerçöpü oraya bıraktı ve yaktı. Oradan gökyüzüne bir duman yükseldi.

 Bunun üzerine Yüce Allah Nuh’a dedi ki: ‘Ey benim iyi kulum! Artık dünyanın sonuna kadar böyle bir tufan olmayacak. Benden taraf üzerinize esenlik olsun ve şu nimetlerim sizindir.’

Sonra gökyüzünün bir köşesinde gökkuşağı belirdi. Böylece rahmeti geniş olan Rabbimizin insanlar için nimetleri yeniden başlamış oldu.

Gökkuşağı kaybolunca ve kurban yerindeki ateş sönünce Hz Nuh, artık yeni bir hayata başlaması gerektiğini anladı.

O suyu bol bir nehrin yanındaki yeşillik bir derede hayvancılık ve çiftçilik yapmaya karar verdi.

Nuh, çocukları ve arkadaşları ile birlikte tertemiz bir gelecek için o bölgeye yerleştiler. Zamanla sayıları çoğaldı ve yavaş yavaş dünyanın değişik yerlerine yayıldılar.