Hermonutik ve Tefsir İlmi 5

Hermonutik ve Tefsir İlmi 5

Meşhur ariflerden biri "Rabb'ini görmedin mi gölgeyi nasıl uzattı? dileseydi, onu durgun yapardı..." (Furkan, 45) ayetinin apaçık bir şekilde her tarafa yayılmış bir vucud-i münbesiti vurguladığını iddia ederek; bu varlık mahiyetlerin endamına örtülmüş ve onları meydana getirmektedir, diyor. Bizce bu ayeti bu manaya tefsir etmek ayetin zahiriyle hiç bir ilgisi olmayan bir nevi kendi reyine göre tefsirdir ve böyle bir tefsir sakıncalıdır.

  Ayetin öncesindeki ve sonrasındaki ayetleri incelediğimizde ayetin zahirinde en küçük bir şüphe kalmıyor; dolayısıyla ayeti bu anlamda tefsir etmek yersizdir.

Ariflerden bir çoklarının tefsirleri doğrulanamaz; onlar diyorlar ki: Cebrail'den maksat Akl-i faal, Mikail'den maksat altıncı kürenin ruhu, İsrafil'den maksat dördüncü kürenin ruhu ve Azrail'den maksat ise yedinci kürenin ruhudur.

  Bunun bir örneği de, bazılarının Kur’an-ı Kerim'in "İki denizi salıverdi, birbirine kavuşuyorlar. Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar." ayetindeki iki denizden maksadın, insanın varlığında birbirine kavuşan tuzlu ve acı maddi denizle tatlı ve berrak olan soyut ruh denizdir demeleridir; maddî suretle soyut ruhun arasında "hayvanî nefis" adında bir berzah/ara vardır. bu hayvani nefis maddî cisimlerin kesretine değil, soyut ruhun sefa ve letafetine sahiptir.[1] Bu tür tefsirler, hiçbir ilmi değeri olmayan kendi reyine göre tefsirden başka bir şey değildir.

  Bu tür tefsire başvuranlar daha önce herhangi bir sebepten bir takım görüşleri benimsemiş ve sonra bu görüşlerini doğrulayacak delil ve karineler aramaya koyulmuşlardır. Genellikle bu gibi batinî tefsirler İsmaililer'in kitaplarında mevcuttur; biz bunun bazı örneklerine "Buhus-u fi'l Milel-i ven'n Nihel" adlı kitabımızın yedinci cildinde değindik.

  Abdullatif-i Kazurini'ye isnat edilen, "Mirat'ul Envar ve Mişkat'ul Esrar" kitabı gerçekte adı geçen şahsa ait değil, Ebu'l Hasan b. Muhammed Nubati-i Futunî'nin (d:1139) eseridir. Bu kitap, üç mukaddimesi ve bir bitişi olan Kur’an-ı Kerim tefsiridir. Bu kitabın birinci mukaddimesi üç makaleden, ikinci mukaddimesi de iki makaleden oluşur. Birinci mukaddimede Kur’an-ı Kerim'in tevili ve batını hakkında bahsederek bütün ayetlerin zahirinin yanı sıra bir de batını olduğunu ve bunun da Kur'an'ın tevili olduğunu, bu ayetlerin batınının imamların velayetine veya onların muhaliflerine işaret ettiğini vurgulamakta ve üçüncü mukaddimede ise buna örnekler vermektedir.[2]

  Kur’an-ı Kerim'in bu şekilde batınını tefsir etmek, düşmanların Kur’an-ı Kerim ayetlerini istedikleri şekilde tefsir etmelerine yol açar.

  Bir İslam müfessirinin, Kur'an ilminde rusuh edenlerden (derin bilgiye sahip olanların) kesin bir delil olmadıkça Kur’an-ı Kerim'in zahiriyle bir ilişkisi olmayan bu tevillerden sakınması gerekir ve elinde kesin bir delil olduğunda da delilin açıkladığı miktarla yetinmeli ve bunu, genel bir tefsir yöntemi değil, böyle bir tefsiri idrak edebilen özel kişilere ait bir tefsir olarak kabul etmelidir.

Kur’an-ı Kerim'de Tevil

Tevilin iki türlü kullanılışı vardır:

a) Tenzil karşısında tevil.

b) Müteşabihlerle ilgili tevil.

Arapça'da tevil bir şeyin sonu ve ereği anlamına gelir. Bazen tevil, tenzil karşısında ve bazen de müteşabih ayetlerle ilgili olarak kullanılmaktadır; dolayısıyla bu iki konu hakkında kısaca söz edilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Tenzil Karşısında Tevil

  Kur’an-ı Kerim'deki kavramlar iki türlüdür; bazen açık ve bazen de gizli ve kapalı örnekleri vardır. Ayeti açık örneklerine uygulamak onun tenzili, kapalı örneklerine ve özellikle zaman sürecinde ortaya çıkan ve nüzul anında olmayan örneklerine uygulanması ise onun tevilidir.

  Başka bir deyişle, ayetin külli mefhumunu onun nüzul anındaki mevcut örneklerine tatbiki "tenzil" ve zaman sürecinde meydana gelen örnekleri tatbiki ise onun "tevil"idir.

  Kur’an-ı Kerim'in toplumsal hükümlerinden istifade etmek ve sürekli ondan yararlanmak bu esasa dayanmaktadır. Kur’an-ı Kerim'den yararlanmada ayetin nazil olduğu asırdaki mevcut örnekleriyle yetinmek kesinlikle doğru değildir.


[1]- Scheiermacher.

[2]- Mirat-ul Envar, s.4.