El-Mizan Tefsirinde Kelime Ve Kavramlar 13

El-Mizan Tefsirinde Kelime Ve Kavramlar 13

El-Mizan Tefsirinde Kelime Ve Kavramlar 13

El-Mizan Tefsirinde Kelime Ve Kavramlar 13

CİLT 7

  KADR-TAKDİR: Bir şeyi takdir etmek, onu büyüklük veya küçüklük gibi nitelikleri itibariyle   tanımak,   ölçmek   demektir.   Dolayısıyla   "kadert'uş-şey'e   kadren" ve "kaddert'uş-şey'e takdîren", "şeyin miktarını ve somut ölçülerini açıkladım." anlamındadır. Daha sonra bu kelime daha geniş kapsamlı olarak kullanılmış ve somut olmayan şeyler için de kullanılmaya başlanmıştır. Meselâ, "Falanın insanlar ve toplum içindeki kadri" denilmiştir. Bununla onun insanların gözündeki büyüklüğü, toplum nezdindeki ağırlığı ve toplumsal değeri kastedilir. Bir şeyin takdir edilmesi,   ölçülmesi ve bir sınırla sınırlandırılıp belirlenmesi, genellikle onun bilinmesine bağlı olarak belirginleşen durumunu açıklayıcı niteliklerle nitelenmesi şeklinde gerçekleştiğinden, "kadr" ve   "takdir"   ifadeleri,  istiare   yoluyla   nitelik ve bir şeyin durumunun bilinmesi  anlamında da   kullanılmıştır. Örneğin, "Kader'eş-şey'e" ve "Kadderehu" denildiğinde, "Onu   niteledi."   anlamını   ifade eder. Yine bu ifadeler, onu bildi, tanıdı anlamında da kullanılır. Dil (Arap edebiyatı), bu kullanımların tümüne de açıktır. (6:91)

  BERK-BEREKET: Ragıp İsfahanî el-Müfredat adlı eserinde şöyle  der: "el-Berku, sözcüğünün asıl anlamı, devenin göğsü olmakla beraber deveden başka bir canlının göğsü için de kullanılır. 'Birke' sözcüğü de aynı anlamda kullanılır. 'Berek'el-baîru' yani, deve çökerek göğsünü yere koydu. Araplar  bundan  sebat ve  sarsılmazlık anlamını algılamış ve 'ibterakû fi'l-harbi'  yani,  sebat  ettiler  ve  savaşta  mevzilerinden  ayrılmadılar, demişlerdir. 'Beraka'ul-harbi ve burukauha', 'Savaşta kahramanların yerleştikleri ve ayrılmadıkları mevziler' demektir. 'İbtereket'id-dâbbetu' ise, 'Hayvan durdu, yerine çakılıp kaldı.' anlamındadır. İçinde su tutulan havuza da 'birke' denir. 'el-Berekeh (bereket)' ise, ilâhî hayrın  bir şeyde  sabit  olması demektir.  Yüce  Allah  bir  ayette şöyle buyurmuştur: 'Onların üzerine gökten ve yerden bereketler açardık.' [A'râf,  96]  Bu şekilde  isimlendirilmesinin  nedeni,  hayrın  tıpkı  suyun havuzda birikip durması gibi, o şeyde sabit olmasıdır. 'Mübarek'; içinde  bu  tür  hayır  olan şeye  denir.  'Bu  mübarek  bir  zikirdir;  onu  indirdik...' [Enbiyâ, 50] ayeti de bu anlamı ifade etmektedir."  Ragıp devamla şöyle der: "İlâhî hayır, hissedilmeyen bir yerden, saysız ve kayıtsız bir şekilde kaynaklandığı için, içinde hissedilmeyen bir ziyadelik bulunan her şey için mübarek ifadesi kullanılmış, içinde bereket vardır, denilmiştir. Bir rivayette bu tür artışlara işaret edilmiştir: 'Bir  mal  sadaka  vermekle  eksilmez.' Yoksa  bu  rivayette  somut  eksilmeye  işaret  edilmemiştir.  Nitekim  malında  zarara  uğrayan  birine böyle bir şey söylendiğinde, 'Gidip teraziye vuralım...' demiştir." Ardından Ragıp şunu eklemiştir: "Yüce Allah'ın mübarek olmasından maksat da, O'nun hayırların kaynağı olmasıdır." (el-Müfredat'tan alıntı burada son buldu.) Buna göre, "bereket"; bir şeyde hayrın kalıcı, sürekli olması, ondan ayrılmaması  demektir.  Örneğin:  Nesilde  bereket,  insanın  soyunun  çok olması  veya   insanın  adının  onlar  aracılığıyla  kalıcılık  kazanmasıdır. Yemekte  bereket,  birçok  insanın  onunla  doymasıdır. Vakit açısından bereket, bir vaktin kapasitesinden fazla bir işin yapılmasına yetmesidir. (6:92)

  GAMRU: "Gamerât" kelimesinin kökü olan "el- gamru" kelimesinin aslı, bir şeyin üzerini örtüp gizleme ve etkisini giderme, ondan   hiçbir iz   bırakmama   anlamını  ifade eder. Bu yüzden  dibinde olan şeyleri örten çok su için de "el-gamretu" ifadesi kullanılır. Bilgi sızdırmayan koyu cehalet için de öyle. Nitekim insanı dört bir yandan kuşatan zorluklara da denir. "Gamerât" ise zorluklar, şiddetler   anlamındadır. İşte bu ayetin orijinalinde geçen "fî gamerât'il- mevti" sözcüğü bu anlamda kullanılmıştır. (6:93)

  BASİRET: Mecma'ul-Beyan adlı eserde şöyle deniyor: "el-Basireh; bir şeyin olduğu gibi  görülmesini  sağlayan  kanıt ve  nişane  demektir. el-Besair, ise onun çoğuludur." (Mecma'ul-Beyan'dan  alınan  alıntı burada  son buldu.) Bir görüşe göre; göz için görme ne ise, kalp için de basiret aynı konumdadır. Aslında bu kelimenin kökeninde yatan anlam, objeler dünyasında  gözlemlenen şeyin zihne  yansıması ve gerçeğine ulaşılması için algılayıcı güçlerin  en güçlülerinden sayılan görme duyusu ile  algılayıştır. Ayette geçen görme ve körlük,  bilgi  ve cehalet veya iman ve küfürdür.