Mübahele Hadisesi

Mübahele Hadisesi

Mübahele Hadisesi

فَمَنْ حَاجَّكَ فٖيهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ اَبْنَاءَنَا وَاَبْنَاءَكُمْ وَنِسَاءَنَا وَنِسَاءَكُمْ وَاَنْفُسَنَا واَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِبٖينَ

“Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah’tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.”

Al’i İmran, 61

نَبْتَهِلْ “Nebtehil” sözcüğü elleri açmak ve avuçları dua için gökyüzüne kaldırmak anlamına gelen “ibtihal” kelimesinden türemiştir. Ayet, bu sözcükten ötürü ‘mühabale ayeti’ olarak meşhur olmuştur. Mübahele yani; iki muhalif grubun ilahi dergâhta, aralarındaki batıl tarafın Allah tarafından lanete uğrayarak ve helak edilmesini Allah’tan istemesidir. [1]

Şia-Sünni tefsirleri ile bazı hadis ve tarih kitaplarında onuncu hicri yılda Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından İslam dinini tebliğ etmek üzere bazı memurların Yemen’in Necran bölgesine gönderildiği yazar. Necran Hıristiyanları da kendilerinden bir heyeti Hz. Peygamber (s.a.a) ile görüşmek için Medine’ye gönderir. Hz. Peygamber (s.a.a) ile Necran Hıristiyanları arasında geçen münazaradan sonra onlar yine bahane getirmeye çalışırlar ve İslam’ın hakkaniyetini izhar etme hususunda kuşkulu yaklaşırlar. Bundan sonra Hz. Peygamber’e (s.a.a) hitaben şu mazmunda ayet nazil olur: Seninle bu hususta çekişip hakkı kabul etmeye yanaşmayanlara şunları söyle: Geliniz! Çocuklarımızı, kadınlarımızı ve kendimizi davet edelim. Allah’a ellerimizi açıp huşu içinde yalancıların ve yalana sarılmışların üzerine her türlü laneti göndermesi için yalvarıp yakaralım. Böylelikle kimin yolu batıl ise belli olsun. Bu vesileyle de aramızdaki münakaşa ve çekişme de son bulsun.

Necran Hıristiyanları heyeti, Hz. Peygamber’in (s.a.a) mübahele önerisini duydukları anda birbirlerine bakıp, şaşırıp kalırlar. Onlar bu hususta düşünüp, istişare etmek için vakit isterler. Necran Hıristiyanlarının büyüğü, heyetine: “Müslümanların önerilerini kabul edin. Eğer Peygamberleri bir toplulukla birlikte tumturaklı bir hâl ile geldiyse korkmayın ve biliniz ki; size bundan dolayı bir zarar gelmeyecek. Eğer meydana sayılı kişilerle gelirse, mübahele etmekten sakının ve onlarla anlaşmaya varın” der.

Mübahele günü Hz. Peygamber’in (s.a.a) yanında iki çocuk, bir kadın ve bir genç erkekle birlikte meydana geldiğini gördüler. O iki çocuk İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin, (a.s), genç erkek İmam Ali bin Ebu Talib (a.s), kadın ise Hz. Peygamber’in (s.a.a) kızı Fatıma’ydı (s.a).

Necran Hıristiyanlarının rahibi : “Ben öyle çehreler görüyorum ki; onlar eğer Allah’tan bir dağın yerinden kopup harekete gelmesini isteseler, dağ parça parça kopup gelecektir. Eğer bu insanlar lanet etseler, yeryüzünde bir tek Hıristiyan kalmaz” der. Bu yüzden mübaheleden çekilerek, anlaşmaya hazır olduklarını duyururlar. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Beni hak peygamberi olarak gönderene and olsun ki; eğer mübahele gerçekleşmiş olsaydı, o vadi onların üzerine ateş yağdırırdı.” [2]

Bu hadise Şia tefsirlerinin yanı sıra Ehl-i Sünnet’in muteber kitaplarında da yerini almıştır. [3]

Allame Tabatabai tefsir kitabında, mübahale vakıasını, 51 sahabenin aynı bağlamda ve birbiriyle ittifak ederek naklettiklerini belirtir. [4]

‘İhkaku’l Hak’ kitabında da bu hususta Ehl-i Sünnet’in altmış büyüğünün ismi beyan edilerek şöyle söylenir: “Bu ayet Hz. Peygamber (s.a.a) ve O’nun Ehl-i Beyt’inin azameti hakkındadır.” [5]

Mübahele günü Zi’l Hicce ayının 24 ya da 25. günü vuku bulmuştur. Hz. Peygamber (s.a.a), şimdilerde Medine yerleşimi içinde olan ancak o zamanlar Medine dışında yer alan bir mahallede bulunuyordu. Daha sonra mübahele hadisesinin olduğu yere “İcabet Mescidi’ adında bir camii inşa edilmiştir. Bu mescid ile Peygamber’in (s.a.a) mescidi arasındaki mesafe yaklaşık iki kilometredir. İlahi! Bize dünyada ziyaretini ve kıyamette de şefaatini nasip eyle…

Tefsiru’l Mizan’ın rivayetine göre mübaheleye davet, sadece Hıristiyanları içermiyordu. Hz. Peygamber (s.a.a) Yahudileri de mübaheleye davet etmiş idi.

Mübahele Hz. Peygamber (s.a.a)’in zamanına has bir durumda değildi. Bazı rivayetlere göre müminler de mübahele yapabilirler. İmam Cafer Sadık (a.s) bu hususta bir takım düsturlar buyurmuşlardır. [6]

Hz. Peygamber (s.a.a) şahsen de yalancıların üzerine lanet edebilirdi. Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (s.a), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (a.s)’a gerek de kalmayabilirdi. Ancak Allah ve Resulü böyle bir hadiseyle; bu kimselerin hakka ve hedefe davette Hz. Peygamber (s.a.a)’in ortakları ve yardımcıları olduğunu anlatmış oldular. Böylelikle onların tehlikeleri kendisiyle birlikte karşılayacakları ve misyonunu sürdüren kimseler oldukları algılanması sağlanmıştır.

Soru: Bu macerada kadın olarak sadece Hz. Fatıma (s.a) bulunmaktaydı. Peki, neden çoğul olarak ‘kadınlarımız’ kelimesi kullanılmıştır?

Cevap: Kur’an’ı Kerim birçok konuda tekil kimseden bahsederken çoğul ifade kullanmıştır. Al’i İmran suresi 181. ayet-i kerimede bir şahsın hakaret ederek şöyle dediğini nakleder: “Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz diyenlerin sözünü, and olsun ki Allah işitmiştir.” (Âl-i İmran/181) Bu sözü söyleyen tek kişi olmasına rağmen, çoğul bir ifade kullanılmıştır. İlaveten Kur’an’ı Kerim, Hz. İbrahim (a.s)’in tek kişi olmasına rağmen ‘tek başına bir ümmet’ olduğunu buyurur.



[1]      Mustafavi, Hasan, Et- Tahkik fi Kelimati’l Kur’an

[2]      Tefsiru’l Mecmau’l Beyan, Menakib İbn Meğazi, s.263

[3]      Fahrurazi, Tefsir-u Kebir, Alusi, Meraği, Ruhu’l Beyan, el -Menar. İbn Kesir bu ayetin tefsiri bölümünde, Kamil-i İbn Esir c.2, s.293, Müstedreku’l Hakim, c.3 s.150, Müsned-i Ahmed Hanbel c.1, s.185

[4]      Tefsiru’l Mizan, c.3, s.257

[5]      İhkaku’l Hak, c.3, s.46

[6]      Tefsiru’l Nuru’l Sakaleyn, c.1, s.351, Usul’u Kâfi, c.2, babu’l mübahele