Gözde Yetim (Kitap Tanıtımı)

Gözde Yetim (Kitap Tanıtımı)

Selam olsun Gözde’ye ve Gözde’nin takipçilerine…

Muhammed Rıza Serşar'ın GÖZDE YETİM Kitabı

Bu kitapta yazar Hz. Resulullah'ın (s.a.a) gençlik dönemini akıcı bir dille roman şeklinde işlemiştir.

Çok rağbet gören bu kitap hakkında yazarın kendisi şöyle söyler:
'Kitabının bu denli ilgi görmesinin nedenini, “Kanaatimce kitaba gösterilen ilginin nedeni yazarının kabiliyeti değildir; aslında bizzat eserin sahibi, yani Hz. Peygamber (s.a.a) kitabın ilgi görmesine sebep olmuştur.'

Kitaptan bir kesit şöyledir:
 

   Muhammed onların kızlarının öldüğünü, dolayısıyla fakir görünümlü adamın kazdığı yere o kızcağızı gömeceğini sandı. Onun için üzülüp gözleri doldu. Ama ne var ki, çocuğun aniden ağlama sesleri yükseldi. Onun ağlamasını gören anne hıçkırıklara boğuldu. Ağlaması çok farklıydı. Onun içinde zayıflık, acizlik, çaresizlik, yalvarma, sinir, bastırılmış kin ve hayata sitem feryatları bir arada duyuluyordu!

 

-Sana o çocuğu getir, demedim mi? Senin yüzünden bugün de işimden kaldım!

 

    Kadın daha da çocuğuna sarılıp ağlama seslerini biraz daha yükseltti. Muhammed üzülerek dedesine şöyle bir soru yöneltti : Bu adam ne diye çocuğu istiyor?

 

   Adam bu soruyu duyunca Muhammed'i yeni fark ediyormuş gibi vurdumduymazlıkla cevap verdi :

 

-Gömeyim diye!

 

-Ne?! Gerçekten onu gömecek misin?

 

-Evet!

 

-Ama neden?

 

-Çünkü o bir kızdır! Sen daha önce kızını gömen birini görmedin mi?

 

-Ama bu yaptığınızın sebebi ne?

 

-Çünkü kızlar küçükken bizim fakirliğimizi artırıyor, büyükken de muhtemelen bizim namımızı şerefimizi lekeleyecekler!

 

   Muhammed üzüntü ve sinirden daha fazla konuşamadı. Bu esnada dedesi devam ettirdi :

 

-Fakat kızların bize mal ve şeref kazandırdıkları da olur!

 

   Adam sanki böyle bir söze hazırlıklı değildi. Biraz durup düşündü. Bir cevap bulamadı. Bunun üzerinde Abdulmuttalip sözünü soruyla sürdürdü :

 

-Senin hiç mi annen olmadı?

 

Adam başını yukarı kaldırmadan :

 

-Tabi, oldu.

 

-Senin bu eşin mesela, doğarken kız doğmamış mı?

 

-Tabi, kızmış.

 

-Kadın olmadan erkek dünyaya gelebilir mi? Kadın olmadan erkek hayatını sürebilir mi?

 

-Ama bu… Arap sünnetidir. Ben de onlardan biriyim.

 

    Muhammed kendi kendine düşündü ; Cevap veremiyor, geçmiştekileri örnek olarak gösteriyor…! Geçmiştekiler bir hata işlemişlerse, bizim de onu tekrar yapmamız mı gerekiyor?! “

 

Böylesi bir cahiliye döneminde, yapılanlara gerekçe yalnızca “Atalarının böyle yapmış olması” yeterli görülürken Kureyş'ten bir  “gözde”  hayata gözlerini açmıştı.

Adaletsizliğin kol gezdiği o dönemde etrafındakileri küçük yaşından itibaren sorgulayan bir gözdeydi o…

 

         Babasını görmeden kaybeden, biricik annesine de küçük yaşta elveda diyen Muhammed'i Mekke'nin lideri, en cömerdi, en adaletlisi, en dürüstü olan heybetli ihtiyar dedesi Abdulmuttalip himayesine aldı. Ak sakallı dedesi biricik torununu bir an bile gözünden ayırmıyor, önemli işlerinde dahi onu yanında götürüyordu. Torununun Yaradan katındaki değerinden haberdar olan bu yaşlı adam onun kılına zarar gelirse dünyayı ateşe verecek kadar cesurdu…

 

“O gün ileri gelenler Abdulmuttalib'in yanına gelerek ona;

 

Ey Zemzem'i kazan, hacılara su dağıtan zat! Bildiğin gibi Mekke üç seneden beri kuraklık ve kıtlık yaşıyor. Hayvanlarımızın memesi kurumuş, çölde çayırda ot kalmamıştır. Gökyüzü senin hatırına çok zaman bizi suya doyurmuştur. Şimdi yine dua et, bize rahmet gönderilsin.

 

  Dedesi eve dönmüştü. Elini ayağını yıkadı. Güzel kokular sürdü. Her zamanki gibi Muhammed'i de alıp gitti. Sokağa çıkınca büyük bir insan kalabalığı onların peşine düşüp Ebu Kubeys Dağı'na yöneldiler.

 

Dağın üstünde dedesi onu omzuna oturtup, küçük ellerini elinin içine alarak gökyüzüne kaldırarak yağmur duasında bulundu. Ardından ağlamaya başladı. Halk da onu görünce hüngür hüngür ağlamaya başladı. Öylece biraz beklediler. Dönelim derken Muhammed yüzüne düşen ilk damlayı hissetti…”

 

***

Felek Mekke'nin en zalimlerinin bile adını duyduğunda titrediği o cesur adamı, en mazlumlarının kapısına sık sık gelip yardım istediği o yardımsever adamı da Muhammed'den almıştı…

 

     Küçük Muhammed dedesinde hem annesinin hem babasının kokusunu duyuyordu. Artık başını sinesine yaslayıp anne-babasızlığı bir nebze de olsun unutturacak yiğit dedesi yoktu…

 

     Gözdeler Gözdesi'ni dedesinin vasiyeti üzerine amcası Ebu Talip himayesine alır. Muhammed, Ebu Talip amcasının evine bereketi de beraberinde getirmişti. Fakir olan amcasının az yemekli sofralarında Muhammed olduğu zaman tüm aile efradı doyar, hatta yemek artardı!

 

Muhammed büyüyordu… Büyüdükçe soruları, etrafını sorgulamaları artıyordu. O yalnızlıkla iki yakın dost gibiydi. Sıkça gökyüzünü izlerdi. Gecenin seması Muhammed için bambaşka bir alemdi.

 

Gece… Siyah çarşaflı, gizemli gece… Ay ve yıldızlar… Bunca azamet ve büyüklüğün boşuna yaratılmış olacağını etrafındakiler nasıl düşünebilirdi?! Hayatın anlamı sadece yemek, içmek, ilişki kurmak, diğerlerinin canını, malını yağmalamak vb gibi şeyler mi?

 

  Muhammed kendisi için endişelenmiyordu. Çünkü o kalp gözüyle yalnız olmadığını hissetmişti. Zor durumlarda kaldığında içten ve dıştan gönderilen yardımlarla hemen sorun çözülüyordu. Onun için hayırlı olmayan bir şeye rastlarsa akıl gücüyle onu fark ediyordu. Akıl yetersiz kaldıysa kötü olduğu içine doğup onu uyarıyor veya gerçek bir rüya görerek doğru yol gösteriliyordu. Bunların hepsi işe yaramadıysa dışardan bir engel oluşup işe son veriyor ve ilerlemesine izin vermiyordu.

 

Ahlak, terbiye, nezaket ve güzelliğiyle herkesi kendine hayran bırakan Muhammed'i bir gören bir daha görmek istiyordu. Çalışkan, sadık  ve güvenilir olan bu gence halk “Emin” lakabını vermişti…

 

        “Bir gün ben Emin'e bir şeyler satmıştım. Geri kalan paramı almak için yarın erkenden Harem'in girişindeki pazarda buluşmak için anlaştık.

 

         Bu olayın üzerinden biraz zaman geçti. Ben olayı unuttum. O sırada bir iş için Mekke'den çıktım ve üç güne kadar dönmedim. Üçüncü gün döndüğümde oradan geçerken Muhammed'i gördüm. Bir oturağa oturup yola bakıyordu. Aniden kararımızı hatırladım. Ona yanaşıp konuştuğumuzda o temiz huylu delikanlının bu üç içinde sürekli gelip sabahtan akşama kadar orada oturduğunu ve beni beklediğini öğrendim.

 

    Onun vefasına hayret ettim. Kendi unutkanlığımdan da utanç duydum. O zaman niçin ona “Emin” lakabını verdiklerini anladım.” diyor Ebu Hamisâ…

 

 O'nun gerek çocukluk gerekse yetişkinlik dönemi her insanın kendisine dersler çıkarması gereken hadiselerle  doludur. Vuku bulan bu hadiselerin her biri ayrı ayrı analiz edilip, üzerinde düşünülmesi gereken hadiselerdir. Alemlere rahmet olarak gönderilen ahlak Peygamberinin (s) hayatından anekdotlara yer veren bu kitabı okurken zamanı durdurmak isteyeceksiniz. Roman türünde yazılmış olan bu eser her insanın okuyabileceği üslupla yazılmıştır. Peygamber ile ilgili yazılan biyografik eserlere nazaran daha edebi bir dille yazılması, yazarın ustaca betimlemeler kullanmış olması kitabı elinizden düşürmemenize neden olacaktır.

 

Gözde Yetim'in annesiz-babasız geçirdiği sıkıntılı günlerini, mübarek eşi Hatice ile evliliğini, Vahyin gelişini ve Peygamberliğinden sonra yaşadığı zorlukları, ilk Müslümanları ve gördükleri işkenceleri yazarın usta kalemi sayesinde o anı görürcesine okuyacaksınız. Kitapta yeri gelecek Amine, yeri gelecek Abdullah, Abdulmuttalip, Ebu Talip, Ali, Hamza, Bilal, Ammar olacaksınız…

 

İslâm İnkılabı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali KHAMENEİ'nin de okunmasını tavsiye ettiği bu kitap Kevser Yayıncılık farkıyla raflarınızda yerini almalı…

 

Selam olsun Gözde'ye ve Gözde'nin takipçilerine…

 

Perisa Akgün

http://www.kevseryayincilik.com/asp/show_stock.asp?product=aa-k207